13 Kasım 2016 Pazar

Yenidoğanda Hematolojik Sorunlar ve BakımI,Yenidoğan Sarılıklarının Sınıflandırılması(fizyolojik sarılık,patolojik sarılık),sarılığı olan bebeklerin tedavisinde kullanılan yöntemler,fototerapi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar, kan değiştirme,kan değişiminde dikkat edilcek noktalar,yenidoğan enfeksiyonları,yenidoğanın solunum yolları sorunları be bakımı

                   YENİDOĞANDA HEMATOLOJİK SORUNLAR VE BAKIMI 
Yenidoğan döneminde en sık karşılaşılan hematolojik sorunlardan birisi sarılıktır. Sarılıkta cilde sarı rengi veren bilirubin isimli maddedir. Bilirubin eritrositlerin parçalanması sonucunda oluşur. Yenidoğanda eritrosit sayısının fazlalığı ve eritrositlerin yaşam süresinin kısa olması bilirubin yapımının artmasına yol açar. Normalde bilirubin, karaciğerde işlenerek, vücuttan atılacak şekle getirilir. Bebeğin karaciğeri aşırı miktarda üretilen biluribinin kandan temizlenmesini karşılayamaz. Sonuçta vücuttan yeteri kadar atılamayan bilirubin, dokularda ve kanda birikmeye başlar. Kanda bilirubin düzeyi yenidoğanlarda 5 mg/dl'nin üzerinde olduğunda sarılık ciltte fark edilebilir. Sarılık önce gözde başlar. Daha sonra bilirubin düzeyi arttıkça yüz, gövde ve ekstremitelere doğru baştan ayağa yayılım gösterir.
                                 Yenidoğan sarılıklarının sınıflandırılması
 * Fizyolojik sarılık
 *Anne sütü sarılığı: Anne sütü ile beslenen her yüz çocuktan 15’inde, bilirubin düzeyi yükselerek sarılığa neden olur. Bu bebeklerde herhangi bir hastalık belirtisine rastlanmaz. Genel olarak bilirubin düzeyi yavaş yavaş azalarak birkaç ay içinde normal değerlere ulaşır. Aileye sarılığın iki üç ay kadar uzayabileceği açıklanmalıdır.
* Patolojik sarılık 
 Kan grubu uyuşmazlığı o Rh uyuşmazlığı o ABO uygunsuzluğu .
 1.Fizyolojik Sarılık Zamanında doğan bebeklerin yaklaşık % 50'sinde, prematüre bebeklerde ise daha yüksek oranlarda fizyolojik sarılık görülebilir. Fizyolojik sarılık ilk 24 saatten sonra, genellikle doğumdan sonraki 2. veya 3. günde ortaya çıkar. Fetüste oluşan bilirubin, plasenta yoluyla anneye geçerek anne karaciğerinde işlenir. Doğumdan sonra bebekte bilirubin yavaş yavaş yükselmeye başlar. Geçici olan bu yükselmeye fizyolojik sarılık denir. Sağlıklı, zamanında doğmuş bir bebekte kan bilirubin düzeyi 3-5. günlerde pik yapar. Daha sonra hızlı bir düşüşü takiben bilirubin yavaş yavaş azalmaya devam eder ve birkaç hafta içinde normale döner.
                                       Fizyolojik sarılığın nedenleri 
* Karaciğere gelen bilirubin yükünde artma,
* Eritrosit hacminin fazla fakat ömrünün kısa olması (eritrositlerin ömrü zamanında doğan bebeklerde 60-70 gün, pretermlerde ise 30 gün kadardır.)
* Fizyolojik sarılığı olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar.
* Fizyolojik sarılıkta genellikle tedavi gerekmez. Ancak sarılığın ne kadar süre devam ettiği ve kan bilirubin düzeyi takip edilir. Bilirubin düzeyi 20 mg/dl’yi aşınca uygun tedavi yöntemi seçilir.
*Tüm yenidoğanlar taburcu olduktan sonraki 48-72 saatlerde kontrol edilmelidir. Kontrolde bebeğin tartısı, doğum tartısına göre tartı kaybı, yeterli beslenip beslenmediği, idrar ve dışkılama sayısı, sarılık durumu değerlendirilmelidir.
* Doğum sonrası emzirmeye erken başlanmalıdır. Anne sütü bağırsak florasını geliştireceği için bilirubinin gaitayla atılması hızlanır. Sarılık artışını önlemek için bebek sık sık emzirilmelidir. *Bebeğin hijyenine dikkat edilmelidir. Sık sık ılık normal banyo veya silme banyo yaptırılarak deri temiz tutulmalıdır.
* Bebeğin cildi koyu sarı renge dönüşürse ya da ilk ayın sonunda bebek hâlâ sarı ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması konusunda ebeveynler uyarılmalıdır.
* Bebeğin oda ısısının 26 o C olmasına dikkat edilmelidir.
* Bebek ışığa ve sese daha duyarlı olacağından fazla gürültüden ve parlak ışıktan korunmalıdır. 2.Patolojik sarılık
 fizyolojik sarılıktan farklı olarak ilk 24 saatte başlar ve bilirubin düzeyi daha yüksektir. Patolojik sarılıklar çok ağır tablolara neden olabilir.
2.A) Rh Uyuşmazlığı (Eritroblastozis Fetalis) Rh uyuşmazlığı; Anne Rh (-), baba Rh (+) ve fetüs Rh (+) olduğunda ortaya çıkabilen sarılık türüdür. İlk gebelikte şiddeti hafif olabilir. Ancak her yeni gebelikten doğan bebeklerde şiddeti gittikçe artar. Rh uyuşmazlığını açıklamadan önce Rh antijenlerinden kısaca bahsetmek faydalı olacaktır. Rh sisteminde 40’tan fazla antijen tanımlanmıştır. 6 tipi ayırt edilen bu antijenler C, D, E, c, d, e olarak gösterilir. Toplumda antijenik özellikleri fazla olan D tipi antijenler yaygın olarak bulunmaktadır. Bu nedenle kanında D antijeni taşıyan kişilere Rh (+), D antijenini taşımayan kişilere de Rh (-) denir. Rh uyuşmazlığının gelişebilmesi için fetal kanın annenin dolaşımına geçmesi gerekmektedir. Bu geçiş en sık doğum sırasında gerçekleşir. Ayrıca düşük, dış gebelik ya da amniyosentez sırasındaki travma sonucu fetal kan annenin kan dolaşımına geçebilir. Normalde gebelikte anne ve fetüsün kanları birbirine karışmaz. Bebek doğarken bir miktar fetal kan annenin kan dolaşımına karışır ve annenin kanı tamamen yabancısı olduğu bir maddeyle (Rh antijeni) karşılaşır. Bu antijene karşı annenin bağışıklık sistemi anti D antikorları geliştirir. Antikorlar doğum sonrasında annede bulunmaya devam eder. İkinci bebek yeniden Rh pozitif olduğunda annenin kanında bulunan antikorlar hemen plasenta aracılığıyla fetüse geçer ve fetüsün eritrositlerini parçalamaya başlar. Eritrositlerin parçalanmasına tepki olarak fetüste eritrosit oluşum hızında artma görülür ve sonuçta fetal dolaşımda aşırı miktarda olgunlaşmamış eritrositler bulunur. Bu duruma eritroblastosis fetalis denir. Fetal kemik iliği, karaciğer ve dalak parçalanan eritrositleri yerine koymaya çalışır. Bu esnada fetüsün dalak ve karaciğeri büyür. Diğer taraftan eğer eritrosit üretimi, yıkılan eritrositleri karşılayamazsa fetüste ağır anemi görülür. Fetüsün kalbi dokulara yeterli oksijeni sağlayabilmek için daha fazla çalışır ve sonunda kalp yetmezliği gelişir. Kalp yetmezliğini takiben fetüste aşırı ödem oluşur, bu duruma hidrops fetalis adı verilir. Hidrops fetalisi olan bebek anne karnında ya da doğumdan sonra ölür.
                 Rh uyuşmazlığı olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Rh uyuşmazlığı olan gebenin Rh antikorları oluşturmasını engellemek sarılığın görülme riskini ortadan kaldırır. Bu amaçla kan grubu Rh negatif ve eşi Rh pozitif olan gebelere 28. haftada anti-D immunglobulin iğnesi yapılır. 14  Anne adayının kan grubu Rh (-) ise doğum, kürtaj, dış gebelik ya da düşükten hemen sonra anti-D immunglobulin enjeksiyonu yapılmalıdır.
* Anti D İmmunglobulin enjeksiyonu doğum, düşük veya dış gebelikten sonraki ilk 72 saat içinde yapılmalıdır.
* Annenin Rh pozitif ve babanın Rh negatif olduğu durumlarda kan uyuşmazlığı oluşmaz.
2.B) ABO Uyuşmazlığı:
 Kan grubu O olan anne, kan grubu A ya da B olan bir bebeği olduğunda, bu bebeğin yenidoğan döneminde belirgin sarılığının olması durumuna A B O uyuşmazlığı denir. Kan grubu O olan kişilerin kanında anti-A ve anti-B denen antikorlar mevcuttur. Kan grubu O olan bir bayan, kan grubu A veya B ya da AB olan bir erkekle evlendiğinde kan grubu A ya da B olan bir bebeğe sahip olabilir. Gebelikte farklı kan grubuna sahip bir bebeği taşıyan annenin anti-A ve anti-B antikorları, plasenta yoluyla fetal kana ulaşırlar ve fetüsün eritrositlerini duyarlı hale getirirler. Bu durumda eritrositler yenidoğan döneminde kolayca parçalanabilir ve yenidoğan sarılığı çok belirginleşebilir. Etkilenen bebeğe fototerapi uygulanması gerekebilir. ABO uyuşmazlığında yenidoğan sarılığı çok dikkatle takip edilmelidir. AB0 uyuşmazlığı Rh uyuşmazlığına göre daha sık görülmesine rağmen daha iyi seyreder. Anemi hafiftir. Bebekte kalıcı hasar riski daha azdır. ABO uyuşmazlığında bebeğin kanının değiştirilmesine çoğu zaman ihtiyaç duyulmaz.
KERNİKTERUS
Rh uyuşmazlığına bağlı aşırı eritrosit yapımı ve yıkımı sonucunda ortaya çıkan bilirubin kan-beyin bariyerini geçerek merkezi sinir sisteminde birikir. Beyindeki nöronları sarıya boyayarak öldürür. Bu duruma kernikterus adı verilir. Klinik bulgular saptanan kernikteruslu yenidoğanların % 75’i ilk günlerde kaybedilir. Yaşayanlarda nörolojik bozukluk kalma oranı yüksektir. Kernikterusun tedavisi yoktur. Bu nedenle özellikle doğumu izleyen ilk 24-48 saatte başlayan sarılık durumunda belirli aralarla hemoglobin, hematokrit ve bilirubin düzeyleri saptanmalı ve bilirubinin artış hızı açısından yenidoğan çok dikkatle gözlenmelidir. Gerektiğinde fototerapi ya da kan değişimi ile bilirubin düzeyi normal sınırlara düşürülmelidir.
                        Sarılığı Olan Bebeklerin Tedavisinde Kullanılan Yöntemler 
Sarılığın tedavisinde amaç, beyinde oluşabilecek problemleri ortadan kaldırmaktır. Sarılığı olan bebeklere kan bilirubin seviyesine göre fototerapi, kan değişimi ya da ilaç tedavisi yapılabilir. Tedavi yöntemlerinden hangisinin uygulanacağına bebeğin gebelik haftası, vücut ağırlığı, doğumdan sonra kaç günlük olduğu ve bilirubin seviyesi göz önünde bulundurularak karar verilir.
Fototerapi (ışık tedavisi):Yenidoğan sarılıklarında artan bilirubinin beyne zarar vermeden vücuttan uzaklaştırılması yöntemidir. Fototerapi, deride 2 mm derinliğe kadar olan bölgeyi etkiler ve bilirubini parçalayarak vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Böylece sarılık düzeltilmiş olur. Fototerapi, bebek kuvöz içine veya özel fototerapi cihazları içine konularak uygulanır. Fototerapide mavi, yeşil ve beyaz ışık kullanılır. Bebeğin ne kadar çok vücut alanı ışık alırsa fototerapi o kadar etkili olur. İşlem sırasında bebek çıplak, gözleri ve genital bölgesi kapalı olmalıdır. Bebeğin yatağına beyaz örtü serilmesi ışık almayan bölgelere ışığı yansıtmada yardımcı olur. Fototerapinin uzun dönemde bebekte bilinen bir yan etkisi bulunmamakla birlikte tedavi sırasında bebeklerin bir kısmında deride yanık, sık ve sulu dışkı yapma görülebilir. Bebekte su kaybına neden olabilir.
                        Fototerapi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar 
* Fototerapi cihazı her gün uygun dezenfektanlarla dezenfekte edilmelidir.
* Bebeklerin gözleri fototerapi ışınlarına karşı göz maskesi ile korunmalıdır. Maske, tedavi sırasında kaymayacak ve burun deliklerini kapatmayacak şekilde takılmalıdır.
*Kullanılan fototerapi cihazının tipi dikkate alınarak, yenidoğanla fototerapi cihazı arasında uygun mesafe sağlanmalıdır. Çok yakın yerleşimli cihaz bebeğin vücut ısısının artışına ve hatta cilt yanıklarına, uzak yerleşimli cihaz ise etkin olmayan fototerapi uygulamasına neden olur.
* Kuvöz içinde uygulama yapılıyorsa kuvöz ısısı 1- 2ºC düşürülmelidir.
* Bebeğin bakımında olası yanıkları önlemek için bebe yağı, krem, losyon gibi ürünler kullanılmamalıdır.
* Fototerapi vücut sıcaklığını arttıracağından, vücut ısısı 2 saat aralıklarla ölçülmelidir.
*Gözle görülmeyen sıvı kaybını takip edebilmek ve önleyebilmek için bebekler her gün tartılmalıdır. Düşük tartı gözlenirse bebeğin aldığı sıvı miktarı artırılmalıdır.
*Bebeğin monitorizasyonu amacıyla kullanılan pulse oksimetre ve ısı probları fototerapi ışınlarından etkilenmektedir. Pulse oksimetre ve ısı probları kullanılacaksa üzerleri alüminyum folyo ile kapatılmalıdır.
*Yenidoğana tek yönden fototerapi veriliyorsa sık aralarla pozisyonu değiştirilmelidir.
* Fototerapiye bağlı sık dışkılama perianal tahrişe neden olabilir. Bu nedenle perianal bölgenin titiz bir şekilde temizlenmesi, derinin temiz ve kuru tutulması gereklidir.
*Anne sütü ve emzirmenin sürdürülmesi konusunda aileye eğitim verilmelidir. Sarılık düzeyinin çok yüksek olduğu durumlarda fototerapiye rağmen bilirubin düşmeyebilir. Bu durumda kan değişimi yapılması gerekebilir.
                        Kan Değiştirme (Exchange Transfüzyon) 
Kan değişimi; beyin için zararlı olabilecek düzeylerde olan bilirubinin etkisini azaltmak için bebeğin kanının önemli bir kısmının uygun donör kanı ile değiştirilmesidir. Kan değişimi ile duyarlı eritrositler ve anneden gelen antikorlar bebeğin dolaşımından uzaklaştırılır. Böylece aneminin ilerlemesi ve kernikterus gelişmesi önlenir. Kan değişiminde bebeğin ve annenin kanı ile uyumlu taze kan kullanılır. Rh uyuşmazlığında bebeğin kendi kan grubuna uygun Rh (-) kan verilir. ABO uyuşmazlığında ise çocuğun Rh grubu dikkate alınarak annenin kanı ile uyumlu kan kullanılır. Kan değişimi sırasında bebeğin umblikal ven kateterinden 10-20 ml kan alınır ve eşit miktarda exchange kanı aynı kateterden bebeğe gönderilir. Bu işleme bebeğin kan volumünün iki katına çıkıncaya kadar (160-170 ml/kg) devam edilir. Böylece bebeğin kanının %85' i değiştirilmiş olur. Bu işlem 45-90 dakika sürer. Kan değiştirme işlemi aralıklarla birçok kez tekrarlanır.
                       Kan değişiminde dikkat edilecek noktalar
* Kan değişimi yapılacak yenidoğanlar için cerrahi girişimlerde olduğu gibi ailesinden izin alınır ve imzalı bir izin belgesi bebeğin dosyasına konur.
*Kan değişimi için tercihen 24 saatlik yoksa en fazla 1-3 günlük kan kullanılır. Donör kanı hemen uygulanmayacaksa buzdolabında saklanır. Değişime başlamadan 1 saat önce kan buzdolabından çıkarılarak oda ısısında bırakılır. Soğuk kan bebeklerde aritmiye neden olabilir. Bu nedenle kanı ısıtmak gerekebilir.
* Yenidoğana işlemden 3-4 saat önceden ağızdan bir şey verilmez. Eğer bebek beslenmişse mide aspire edilerek boşaltılması gereklidir.
* Kan değiştirme işlemi yapılacak odanın ısısı 30 derece olmalıdır. İşleme başlamadan önce oda, araç ve gereçler tekrar kontrol edilmelidir. Odada steril gömlekler, maskeler, eldivenler, delikli ve düz kompresler, küçük gaz ve pamuk tamponlar hazır olmalıdır. Damar yolu açmanın gerekli olduğu durumlar için cut-down seti hazır olmalıdır. Ayrıca değişik boyda enjektörler, 3 yollu musluk, göbek kateteri, serum ve kan setleri hazır bulunmalıdır.
* Acil kullanabilecek sodyum bikarbonat, kalsiyum, heparin, adrenalin vb. ilaçlar, endotrekeal tüp, oksijen, aspiratör gibi araç ve gereçler, antiseptik solüsyonlar, bebeği tespit masası, stetoskop, monitör, ışık kaynağı ve seyyar röntgen cihazı da odada hazır olmalıdır.
* İşlemden önce bebeğin vücut ısısı, solunumu, nabzı, kan basıncı ve vücut tartısı ölçülmelidir. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra bebek kan değişimi yapılacak birime alınır, masaya yatırılarak tespit edilir. Bebek monitöre bağlanır veya stetoskop apeks üzerine flasterle tespit edilir. Bebeğin üşümemesine, sakin olmasına dikkat edilir.  Kan değişiminden sonraki ilk 1 saatte bebeğin yaşam belirtileri her 15 dakikada bir; daha sonraki 3 saatte her 30 dakikada bir alınır ve kaydedilir. Bebek 24-48 saat gözlem altında tutulur ve kanama kontrolü yapılır. Bebeğin genel durumu iyiyse 3-4 saat oral yolla besleme yapılır.
                                   YENİDOĞAN ENFEKSİYONLARI 
Yenidoğan enfeksiyonları yaygın olarak görülmektedir. Özellikle sepsis gibi enfeksiyonlar yenidoğan ölüm nedenlerinin başında gelmektedir.
1.Sepsis: Yenidoğan döneminde, bağışıklık sistemi tam olarak gelişmemiş olduğundan enfeksiyonlara yatkınlık artar. Yenidoğan sepsisi, doğum sonrası ilk 28 gündeki bebeklerde, kanda mikroorganizmaların bulunmasına bağlı olarak gelişen ve sistemik hastalık bulgularının görüldüğü klinik tablodur. Yenidoğan sepsisi öldürücüdür. Sepsiste ölümden kurtulan bebeklerde merkezi sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak nörolojik bozukluk gelişme olasılığı yüksektir. Sepsisin etkeni en başta bakteriler olmak üzere virüsler ve mantarlardır. Bu etkenler yenidoğana deri, üretra, göbek, solunum ve sindirim sistemi yolu ile girerler.
 Belirti ve bulgular
* Bebeğin iyi görünmemesi genellikle ilk belirtidir,
*Sepsise menenjit eşlik ediyorsa; uykuya eğilim, emmeme, uyuşukluk, zayıf veya tiz sesli ağlama, huzursuzluk, konvülziyon, ısı dengesinde bozukluk (ateş veya hipotermi) görülebilir.
* Taşikardi veya bradikardi,
* Takipne, siyanoz, apne, inleme, göğüs duvarında çekilme, burun kanatlarının solunuma katılması,
* Beslenme bozukluğu, kusma, ishal, karında şişkinlik,
*Deri döküntüleri, sarılık, soğuk-soluk cilt
Tanı: Kan kültürü, BOS (beyin omurilik sıvısı) kültürü, idrar kültürü ile konur.
                              Bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar 
* Bebek kuvöze alınarak destekleyici bakım verilmelidir.
* Yenidoğanda ısı kontrolü sağlanmalıdır.
* Hasta yenidoğanda enteral beslenme kesilmelidir.
*Siyanoz varlığında oksijen desteği yapılmalıdır.
* Yenidoğan sepsisinin menenjit gibi ağır komplikasyonları olduğundan hastalıktan korunma çok önemlidir: Bebek anne sütü ile beslenmelidir. Göbeği temiz ve kuru tutulmalıdır. Yenidoğana yapılan girişimlerde aseptik şartlara uyulmalıdır. Bakım öncesi ve sonrası eller yıkanmalıdır. Hasta bireylerin yenidoğanla teması önlenmelidir. Aileye enfeksiyonlardan korunmayla ilgili eğitim verilmelidir.
2. Umblikal Enfeksiyon (Omfalit): Omfalit, yenidoğanın göbek kordonu enfeksiyonudur. Enfeksiyon göbek kordonunda sınırlı kalabileceği gibi, çevre deriye sıçrayarak kızarıklığa neden olabilir. Sıklıkla yenidoğan döneminin ilk iki haftasında görülür. Omfalit zamanında tedavi edilmezse sepsise yol açabilir.
 Belirtiler
* Göbekte kötü kokulu akıntı,
* Göbek çevresinde kızarıklık, şişlik,
* Göbekte sıcaklık artışı,
*Taşikardi,
* Sarılık. 
Risk faktörleri
* Prematürite,
* Komplikasyonlu doğum,
* Uygunsuz göbek bakımı ve göbeğin steril koşullarda kesilmemesi.
Tanı: Belirti ve bulgulara göre konur. Göbekten alınan akıntı örneği incelenir.
                                Bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar 
* Yenidoğanın göbeği temiz ve kuru tutulmalıdır.
* Yenidoğana yapılan bakımlarda aseptik kurallara uyulmalıdır.
* Bakım öncesi ve sonrası eller yıkanmalıdır.
*Hasta bireylerin yenidoğanla teması önlenmelidir.
* Omfalitten korunma önemlidir: Bebeğin alt bezi göbek bağının üzerine gelecek şekilde bağlanmamalı ve sık sık değiştirilmelidir. Böylece göbeğe idrar ve dışkı bulaşması önlenir. Göbek düşmeden banyo yaptırılmamalıdır. Göbekte kızarıklık, akıntı, kanama, şişlik ve hassasiyet olduğunda doktora getirmesi gerektiği konusunda anne uyarılmalıdır.
3. Epidemik Diyare (Enfeksiyöz Diyare): Diyare (ishal); günlük dışkı miktarının, dışkılama sayısının ve dışkıdaki sıvı içeriğinin artmasıdır. Epidemik diyare ise enfeksiyöz nedenler sonucu görülen ishaldir. Enfeksiyöz nedenler: Bakteriler (E.koli),virüsler (özellikle rota virüs), mantarlar ve parazitlerdir. Yenidoğan döneminde bağışıklık sisteminin yetersizliği sonucu enfeksiyöz ishal daha kolay gelişir. Biberon ve emzik verilen bebeklerde kontaminasyon nedeniyle ishal sık görülür. Yenidoğanın bakımında hijyen kurallarına uyulmaması (özellikle yenidoğana bakım verenlerin temastan önce ve sonra ellerini yıkamaması) ve annenin eğitim yetersizliği hastalığa yakalanmayı kolaylaştırır.
  Belirti ve bulgular
*Emmede azalma
*Ateş,
*Kusma,
* Kilo kaybı,
*İshalli bebekler dışkı yoluyla su ve elektrolit kaybederler ve sonuçta dehidratasyon ortaya çıkar. o Dehidratasyon belirtileri: Taşikardi, büyük fontanelde çöküklük, deri ve mukozalarda kuruluk, oligüri ve uykuya eğilimdir.
Tanı: Dışkı incelemesi ile konur.
                   Enfeksiyöz ishali olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Dehidratasyonu olan yenidoğanın acilen kaybettiği su tekrar yerine konmalıdır. Bu amaçla intravenöz sıvı tedavisi yapılır.
* Bebeğin anne sütüyle beslenmesine devam edilmelidir.
*Biberon ve emzik kullanılmamalıdır. Hijyene özen gösterilmelidir.
4. Oral Kandidiyazis (Pamukçuk):Oral kandidiyazis, genellikle bebeklerde görülen dil ve ağız içi mantar enfeksiyonudur. Etkeni kandida albikans adlı mantardır. Kandida normalde sindirim sistemi ve vajinal florada az miktarda bulunmaktadır. Ancak bağışıklığın azalması, antibiyotik kullanımı, kronik hastalık gibi nedenlerle kandida çoğalıp enfeksiyona neden olabilir. Bağışıklık sisteminin tam gelişmemiş olması yenidoğanlarda bu enfeksiyonun daha sık görülmesine neden olur. Yenidoğanlar kandidayı çoğunlukla doğum sırasında ve genital mantar enfeksiyonu olan anneden alır. Enfeksiyon doğumdan sonra 2 hafta içinde ortaya çıkar. Ayrıca sağlık çalışanlarının ellerinden, annenin meme başından ve biberon gibi eşyalardan bulaşma olabilmektedir.
 Belirti ve bulgular
* Ağız içerisinde yanak mukozası, damak ve dilde süt kesiğini andıran kabarık beyazımsı plaklar oluşur.
* Ağrı nedeniyle emme güçlüğüne, aşırı ağlamaya ve huzursuzluğa sebep olabilir. Bebek memeyi reddedebilir.
* Oral kandidiyazis tedavi edilmezse boğaza yayılabilir. Ağrı nedeniyle meme emmeyen bebeklerde beslenme yetersizliğine neden olabilir.
                     Oral kandidiyazisi olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Meme ve biberon temizliğine dikkat edilmelidir.
* Eller sık sık yıkanmalıdır.
* Bebeği emzirmeye devam edilmelidir.
* Bebeğe ağız bakımı verilmelidir: Bir çay bardağı kaynatılıp soğutulmuş suya bir çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır. Bu karışıma batırılıp sıkılmış temiz bir bezle bebeğin ağzının içi ve dilinin üzeri temizlenir.
5. Gonokoksik Konjoktivit: Konjoktiva, göz kapaklarının iç yüzeyi ve göz küresinin korneaya kadar olan bölümünü kaplayan şeffaf bir zardır. Konjoktivit ise konjoktivanın enfeksiyonudur. Hastalığın etkeni bir çeşit gonokok olan Neisseria Gonore adlı bakteridir. Gonokoklar anneden doğum sırasında bebeğe bulaşır. Yenidoğan konjoktivitinde belirti ve bulgular doğum sonrası ilk 24-48 saat içinde ortaya çıkar.
 Belirti ve bulgular 
*Göz kapağında ödem,
* Gözde kızarıklık,
* Akıntı ve çapaklanma,
*Yenidoğanın göz kapakları, altında iltihap birikmesi nedeniyle şiştir.
                      Konjoktiviti olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
*Yenidoğana göz bakımı yapılmalıdır. Göz bakımı yapılırken gözlerin temiz bir bezle içten dışa doğru silinmesine özen gösterilmelidir.
* Doktorun reçete ettiği göz damlası saatinde uygulanmalıdır.
* Bakımdan önce ve sonra eller yıkanmalıdır.
6. Ani Bebek Ölüm Sendromu (Beşik Ölümü) :Ani bebek ölüm sendromu, hiçbir sağlık sorunu olmayan bir yaşın altındaki bebeklerin beklenmedik bir biçimde ve nedeni otopsi ile açıklanamayan ölümüdür. Bu sendrom 2-4 aylar arasındaki bebeklerde ve erkek bebeklerde daha yaygındır.
 Risk faktörleri
*Bebeğin yüzükoyun pozisyonda yatırılması,
* Bebeğin prematüre veya düşük doğum ağırlıklı olması,
*Doğum öncesi bakımın yeterli olmaması,
* Bebeğin sigara dumanına maruz kalması,
*Sosyoekonomik düzeyin düşük olması,
*Bebeğin ebeveynle aynı yatakta uyuması,
* Bebeğin yumuşak yatakta veya yastıkta yatması.
                           Ani bebek ölümü sendromu görülme riskini azaltabilecek önlemler 
*Bebekleri yan yatırmak,
* Bebeğin yanında sigara içmemek,
* Bebeği sert yatakta yatırmak,
* Bebeğin altına battaniye gibi yumuşak malzemeler yerleştirmemek,
* Rutin kontrolleri ve aşıları yaptırmak, *
* Bebeği anne sütü ile beslemek.
                          YENİDOĞANIN SOLUNUM YOLU SORUNLARI VE BAKIMI  
Yenidoğan dönemi solunum sıkıntısının sık görüldüğü bir dönemdir. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların çoğunluğu değişik nedenlere bağlı solunum sorunu olan bebeklerdir. Yenidoğanda en sık karşılaşılan solunum yolu sorunları; asfiksi, atelektazi, hyalin membran hastalığı, mekonyum aspirasyon sendromu ve yaş akciğer hastalığıdır. Bu hastalıklarda bebeğe resüsitasyon (canlandırma) yapmak ve oksijen tedavisi uygulamak gerekebilir.
                              Yenidoğanın resüsitasyonunda gerekli olan araç-gereçler
* Radyant ısıtıcı (doğumdan önce ısıtıcı açılmalıdır),
* Kuru, sıcak, yumuşak havlular (bebeği üzerine yatırmak ve kurulamak için)
* Aspiratör,
*Aspirasyon kateterleri,
* Mekonyum aspiratörü
* Balon- valf-maske,
*Yüz maskeleri (Yenidoğan ve preterm ölçülerinde maskeler),
* Oksijen kaynağı ve ekipmanları,
* Laringoskop ve 0-1 numara düz bleyd,
*Trakeal tüpler, (iç çapı 2.5,3,3.5,4 mm)
* Stile(Klavuz tel)
*Makas,
* Flaster,
*CO2 ölçüm cihazı,
*Laringeal mask,
* Airway(Hava yolu)
* Eldiven,
* Stetoskop,
*Enjektörler, (5,10,20,50 ml)
*Turnike,
*Gazlı bez,
* Göbek kateterleri ve üç yollu musluk,  
                          Yenidoğana oksijen uygulamasında gerekli olan araç-gereçler 
* Kuvöz içi oksijen uygulaması için; oksijen sistemi / oksijen tüpü ve manometresi, oksijen bağlantısı, pulse oksimetre ve probu, flowmetre, humidifer, distile su, oksijen filtresi.
* Hood- box /oksijen başlığı ile oksijen uygulaması için; hood box, flowmetre , humidifer, oksijen filtresi, oksijen bağlantısı, distile su, pulse oksimetre ve probu.
 1.Yenidoğanda Asfiksi 
Asfiksi, solunumun olmaması veya yetersiz olmasına bağlı bebeğin oksijensiz kalmasıdır. Asfiksi sonucunda kandaki oksijen miktarı azalır. Oksijen azalmasına bağlı olarak özellikle beyinde olmak üzere doku hasarı ve ardından ölüm gerçekleşir. Asfiksi; doğumdan önce, doğum sırasında veya doğumdan sonra görülebilir.
Risk faktörleri
* Anneye ait nedenler; diyabet, hipertansiyon, alkol veya uyuşturucu kullanımı vb.
* Kordon dolanması veya kordon sarkması,
* İntrauterin büyüme-gelişme geriliği,
* Plasentanın erken ayrılması,
*Prematürite,
* Postmatürite,
*Sezaryenle doğum,
* Yenidoğanda kalp hastalığı veya akciğer hastalığı olması.
 Asfiksi belirtileri
* Yenidoğanın doğum sonrası ilk 1 dakika içinde ağlamaması,
* Solunumun doğumdan sonraki 30 saniye içinde başlamaması,
* Yenidoğanda solunum hareketlerinin yüzeysel, düzensiz olması veya hiç olmaması,
* Doğum sonrası 1.ve 5. dakikada alınan APGAR puanının 6’dan düşük olması,
* Başlangıçta nabzın normal olmasına rağmen giderek azalması,
* Siyanoz (mor asfiksi) daha sonra cildin gri-soluk (beyaz asfiksi) renk alması,
* Yenidoğanın uyarılara yanıt vermemesi.
2. Yenidoğanda Atelektazi 
Akciğer dokusunun bir kısmının veya tümünün kollabe olmasına / büzülmesine atelektazi adı verilir.
 Risk faktörleri
*Hayalin membran hastalığı,
* Mekonyum veya amniyon sıvısı aspirasyonu,
*Gıda aspirasyonu ve solunum yollarına yabancı cisim kaçması,
* Akciğer tümörü.
Belirti ve bulgular
* Hırıltılı solunum,
* Göğüs duvarında çekilme,
* Öksürük,
*Dispne,
* Siyanoz.
3. Yenidoğanda Hyalin Membran Hastalığı
Hyalin membran hastalığı,akciğerlerin olgunlaşmaması ve surfaktan eksikliği sonucu görülür. Surfaktan, akciğerlerde alveol epitelinden salgılanan ve oksijen taşınmasını kolaylaştıran bir maddedir. Surfaktan olmadan alveoller bebek nefes verdiği zaman yapışabilir. Sonuçta akciğer genişlemediğinden etkili solunum yapılamaz. 
 Risk faktörleri
* Prematürite: Akciğerde surfaktan üretimi gebeliğin 34-36. haftalarında yeterli seviyeye ulaşır. Bu nedenle prematüre bebeklerde hastalık riski yüksektir. Aynı zamanda prematürelerde solunum kaslarının zayıf olması ve göğüs kafesinin yumuşak olması da solunumun bozulmasına katkıda bulunur.
* Sezaryen ile doğum,
* Asfiksi,
* Annede diyabet ve hipotiroidi.
 Belirtiler 
* Dispne,
* Göğüs duvarında çekilme,
*Hırıltılı solunum,
* Burun kanatlarının solunuma katılması (Solunum sırasında burun kanatlarının açılması), *Yenidoğana oksijen verilmesine rağmen artan siyanoz görülmesidir.
4. Mekonyum Aspirasyon Sendromu
Doğumdan önce, doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra mekonyumun solunum yollarına aspirasyonu sonucunda gelişen klinik bir tablodur. En sık postmatüre bebeklerde görülür.
Belirtiler
Bebeğin tırnakları, deri ve göbek kordonu mekonyum ile boyanmış, yeşil renklidir. Solunum sıkıntısı bulguları (siyanoz, hızlı soluma, göğüste çekilme, inleme, burun kanatlarının solunuma katılması) vardır. Havayollarının tam tıkanması ile atelektazi görülebilir, kısmi tıkanması sonucu ise kimyasal pnömoni gelişebilir (Mekonyum sterildir ancak kimyasal tahriş edici özelliği olduğundan akciğerleri zedeler.)
5. Yaş Akciğer Hastalığı/ Yenidoğanın Geçici Takipnesi
Yenidoğanın geçici takipnesi zamanında doğan bebeklerde en sık görülen solunum sıkıntısı nedenidir. Özellikle sezaryen ile doğan ve annesinde diyabet hastalığı olan bebeklerde görülmektedir. Anne karnında fetüsün akciğerleri sıvı ile doludur. Doğumda bebeğin göğsünün sıkışmasıyla bu sıvının büyük bir kısmı ağızdan atılır. Kalan kısmı ise bebeğin dolaşım sistemi tarafından birkaç saat içinde emilir. Akciğerlerdeki sıvının emilmesinde gecikme hastalığın oluşumuna yol açar.
Belirtiler
Takipne (100-120/dk), burun kanatlarının solunuma katılması, göğüste çekilme, siyanoz ve inleme görülebilir.
6. Solunum Yolu Sorunu Olan Bebeklerin Bakımında Dikkat Edilecek Noktalar
* Asfiksi, acil tedavi gerektiren bir durumdur. Yenidoğanda solunum ilk 30 saniye içinde başlamamışsa ya da zayıfsa bebeğin ağzı ve burnu aspire edilmeli, topuklara fiske vurularak solunum uyarılmalıdır. Ardından bebeğe oksijen verilmeli ve. 1-2 dakikada yanıt alınmazsa resüsitasyon yapılmalıdır.
* Vücut ısısı düştüğünde vücudun oksijen ihtiyacı arttığından yenidoğan sıcak tutulmalıdır. Bebek doğduğunda ıslaktır ve bu ıslaklık üşümesine neden olur. Bunun için doğum sonrası bebek hemen kurulanmalıdır. Oda ısısı en az 25-26 °C derece olmalı, hava akımını önlemek için tüm kapı ve pencereler kapatılmalıdır. Bebek doğar doğmaz radyan ısıtıcı altına alınmalıdır.
* Solunum yolu sorunu olan yenidoğan kuvöze alınmalıdır. Böylece uygun nem, oksijen ve ısı ortamı sağlanmış olur.
* Solunum güçlüğü olan yenidoğan parenteral yolla beslenmelidir. Çünkü oral beslenme solunum güçlüğünü daha da artırır. Aynı zamanda oral beslenmede apirasyon riski artar.
* Solunum yolu sorunu olan bebeklerin yaşam bulguları ve cilt rengi sık aralıklarla kontrol edilmelidir.
* Mekonyum aspirasyon sendromu olan bebeklerin solunum yolları iyice aspire edilmelidir.
* Yaş akciğer hastalığı olan bebekte enfeksiyon yoksa 3 gün sonra genellikle kalıcı bir sorun gelişmeden düzelir. Ancak bu 3 günlük dönemde solunum takibi yapılmalıdır. Bebek kuvözde tutularak oksijen verilmelidir.
* Yenidoğana hood - boxla oksijen uygulaması: Yatağın ya da kuvözün baş kısmı 450 yükseltilir. Oksijenin yenidoğanın yüzüne doğru hızlı ve soğuk verilmesi apneye neden olabilir. O nedenle oksijen bebeğin yüzüne gelmeyecek şekilde verilir. Başlık üstündeki delikler karbondioksitin dışarı atılmasını sağladığı için kapatılmamalıdır. Başlığın alt kısmının yatağa tam teması sağlanır, böylece dışardan içeri giren hava ile başlık içindeki oksijen konsantrasyonunun değişmesi önlenmiş olur. İşlem sonrası hood- box enfeksiyon kontrol komitesinin önerisine uygun şekilde dezenfekte edilmelidir.

12 Kasım 2016 Cumartesi

Yenidoğan Bebeğin Fizyolojik Özellikleri,Nörolojik Özellikleri,Refleksler,Özel Durumu Olan Bebekler,Postmatürlerde Görülecek Sorunlar

                                        Yenidoğan Bebeğin Fizyolojik Özellikleri
Yenidoğan ve çocukluk döneminde anatomik, fizyolojik ve biyokimyasal özellikler erişkinlere göre belirgin farklılıklar gösterir.
                                         Solunum Sistemi 
Yenidoğanın solunum sistemi, yetişkinlerdekinden bazı farklılıklar gösterir. Bunlar;  Yenidoğan, burnundan nefes alır.  Yenidoğanın dili büyüktür.  Larinks yüksektedir. Larinks huni gibi aşağı doğru daralır ve en dar yeri krikoid kıkırdak seviyesidir (Bu nedenle çocuklarda soluk yolundaki mukus solunumu engelleyerek hipoksiye neden olabilir.).  Solunum sekresyonları daha fazladır. Hava yollarının çapı yenidoğanda oldukça küçüktür (Bu, hava yolu direncinin yüksek olmasına yol açar.).  Mukoz membranları daha incedir. Bu nedenle daha kolay zedelenebilir.  Solunum kasları iyi gelişmemiştir. Yenidoğanda solunum, diyafragmatik ve karın solunumu şeklindedir. Solunum sayısı sık olup ortalama 40-60/dakikadır.
                                           Dolaşım Sistemi
 Doğum sonrasında yenidoğan dolaşım sisteminde birtakım değişiklikler oluşmaya başlar ve dolaşım sisteminin doğum sonrası dış ortama uyumunun tamamlanması saatler hatta günler alabilir. Doğum öncesinde plasentadan V. umbilicalis ile karaciğere gelen kan, buradan ductus venosus ve V. cava inferior ile sağ atrium ulaşır. Oksijen ve besin maddelerinden zengin bu kan, foramen ovale denen delik aracılığıyla sol atriuma, daha sonra da sol ventriküle geçer. Bu kanın önemli bir bölümü aorta aracılığıyla baş bölgesi ve üst ekstremiteye gider. Üst ekstremiteden dönen venöz kan, V. cava superior aracılığıyla sağ atriuma döner ve buradan da sağ ventriküle geçer. 17 Sağ ventrikülden pompalanan kan akciğerler henüz çalışmadığından ductus arteriosus aracılığı ile inen aortaya geçer ve A. umblicalis ile plasentaya döner. Doğumdan sonra akciğer solunumunun başlaması ile pulmoner kan akımı birden artar. Akciğerden pulmoner venlerle sol atriuma dönen kanın artması sol atrium basıncını artırır ve bu da foramen ovalenin kapanmasını sağlar. Kanda artan parsiyel oksijen basıncı, ductus arteriosusu kapatır. Yenidoğanda kalp atım hızı 120-160/dakikadır.                                       
                                              Gastrointestinal Sistem
Yenidoğan bebekte 24–36 saat içinde görülen ilk gaitaya mekonyum denir. Yapışkan bir yapısı olan mekonyumun rengi koyu yeşil-siyahtır. Bebek anne sütü almaya başladıktan sonra rengi değişir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin dışkısı gevşek, akıcı, altın sarısı rengindedir. 48 saat içinde dışkılamayan bebeğin bağırsaklarında tıkanma düşünülmelidir.
                                              Üriner Sistem
Böbrek tübülleri henüz tam olarak olgunlaşmadığından suyun geri emilimi sınırlı olarak yapılmaktadır. Glomerül filtrasyon hızı düşüktür. Bebek doğar doğmaz idrarını yapabilir.12-24 saat sonra idrar yapımı sıklaşır. İdrarı açık sarı renklidir. Günde 6-10 kez idrar yapması yeterli sıvı aldığının göstergesidir. 2.2.5. Sinir Sistemi Beyin doğumda oldukça büyüktür. Toplam vücut ağırlığının %10’unu oluşturur. Yenidoğan beyin ve omuriliğindeki nöron sayısı erişkin dönemdeki nöron sayısı ile eşit olmasına rağmen bu nöronların aksonları ve nöronlar arası bağlantı henüz gelişimini tamamlamamıştır.
                                           Bağışıklık Sistemi

yenidoğanın yetersizdir. İlk aylarda anne sütünden geçen antikorlar tarafından hastalıklardan korunur.
DUYULAR
 Dokunma: Yenidoğanın en önemli duyusudur. Bebeğin pek çok refleksi dokunma duyusuyla ilgilidir. Yanağına dokunulduğunda aranır, avuç içine dokunulduğunda parmağı kavramaya çalışır.
 Görme: Yenidoğanın gözleri ışığa hassastır. Işık gözüne geldiği an gözlerini kapatır.
İşitme: Yenidoğan bebek, yalnız sesleri tanımakla kalmayıp sesin geldiği yöne başını çevirir.
 Koku alma: Başlangıçta kokuyu ayırt etme özelliği zayıftır. 4. ayda keskin kokulara karşı tepkisini başını çevirerek verir.
 Tat alma: Yenidoğanlar benzer tatları fark edebilir. Tatlılardan hoşlanırken acı, ekşi ve tuzluya karşı olumsuz tepkiler verir.

Yenidoğanın Nörolojik Özellikleri / Refleksleri
 Yenidoğan bebeklerde merkezi sinir sisteminin olgunlaşması henüz tamamlanmamıştır. Yenidoğan normal yaşamını sürdürebilmek için birçok koruyucu refleksle doğar. Bu nedenle refleksler bebekler için doğal korunma mekanizmasıdır.
 Emme refleksi
Ağzına parmak sokulduğunda emer. Uyanıkken 4. aya kadar, uyurken 7. aya kadar emme hareketi gözlenir. Daha sonra bu refleks kaybolur.
 Arama refleksi
Bebeğin yanağına ve ağız kenarına parmakla hafifçe dokunulduğunda ağzını açar ve başını o yöne çevirerek arar. Emme refleksiyle sıkı ilişkilidir. Arama refleksi 3 ay civarında kaybolur.
  Moro Refleksi
 Bebek sakin yatarken başı desteklenerek hafif kaldırılır. Destek birden çekildiğinde ya da ani ses uyarısında kollarının ve el parmaklarının açılıp yeniden gövdede birleştirilmesidir (ürkme, sıçrama, sarılmaya benzeyen bir hareket). Yüzünde bir korku ifadesi vardır. Moro refleksi genellikle 4. ayda kaybolur
 Yakalama (kavrama) refleksi
Bebeğin avuç içine ve ayak tabanına dokunulduğunda parmakların içine kapandığı görülür. Ellerdeki kavrama refleksi 3–4. aylarda kaybolur ve artık bilinçli bir harekete dönüşür. Ayak parmaklarındaki ise 10. aya doğru kaybolur
Babinski refleksi
Ayak tabanının orta kısmına dokunulduğunda ayak başparmağının diğer parmaklardan ayrılarak yana doğru açılması şeklinde gözlenen bir reflekstir.
  Tonik boyun refleksi
Tonik boyun refleksleri başın vücuda göre olan durumunu belirler. Bebeğin bir taraftaki omzu, başı, boynu ve ayakları gerginken diğer tarafı gevşek bir pozisyondadır. Başın dönük olduğu taraftaki kol ve bacak ekstansiyonda diğer kol ve bacak fleksiyondadır. Ortalama olarak 20 haftada kaybolur. Bu refleksin bebeğin anne karnında uygun şekli almasına yardımcı olduğu düşünülmektedir. 7. aydan sonra bulunması patolojiktir.
Basma ve otomatik yürüme refleksi
 Bebek, koltuk altlarından tutularak düz bir yüzeye ayakları değdirilirse adım atma hareketleri yapabilir. Zamanında doğanlar genellikle ayak tabanları, erken doğan bebekler ise ayak uçları ile basma eğilimindedir. Bu refleks 6-7. ayda kaybolur.  Basma ve yürüme refleksi 21 Bunların dışında öğürme, yutkunma, başını kaldırma gibi refleksler de yenidoğan bebeğin dış ortama adaptasyonunda önemli bir koruma görevi görür.
ÖZEL DURUMU OLAN BEBEKLER
Prematüre Bebekler (Preterm Bebekler): 37. gebelik haftasından önce doğan bebeklere prematüre / preterm bebek adı verilir. Prematüre bebekler, zamanında doğan bebeklere göre daha sık hastalanma veya ölme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Prematüre Bebeğin Özellikleri * Derisi ince, nazik ve parlak pembe-kırmızı renklidir ve damarlar belirgindir.*Lanugosu fazladır.*Derialtı yağ dokusu yeterince gelişmediğinden derisi buruşuktur. *ayak anında enine çizgiler ve bunlar arasındaki çukurluklar gelişmemiştir.  *Tırnaklar yumuşaktır ve parmak uçlarını geçmez. kulakları küçük, kıvrımları az ve yumuşaktır. Bu nedenle kulaklarının üzerine uzun süre yatırılmamalıdır. *Solunumu düzensiz, zayıf ve diyafragmatiktir. *Ağlaması zayıf ve tiz seslidir. *Normal refleksler olmayabilir, hipotoniktir, emme gücü ve öksürük refleksi çok zayıftır. *Erkek bebekte testisler skrotuma inmemiştir. *Baş bedene göre çok büyüktür. Fontaneller büyük ve suturlar çok aralıklıdır. *Genellikle vücut ağırlığı 2.500 gramın altındadır. *Göğüs duvarı yumuşak ve karın gergindir. .
  Prematürelerde Görülebilecek Sorunlar 
1.Apne
Genelikle bradikardi ve siyanozun eşlik ettiği, solunumun 20 saniyeden uzun süreli durması olarak tanımlanan apne görülebilir.
2.Anemi
 Prematüre anemisi eritrosit yaşam süresinin term bebeklere göre daha kısa olması, demir depolarının yetersizliği, hızlı büyüme, eritropoietin eksikliği nedeniyle görülebilir. 
3.Hipoglisemi
 Yenidoğanlarda tüm gestasyon yaşlarında plazma glikoz düzeyinin normalin altında olması hipoglisemi olarak tanımlanır ve tedavi gerektirir. Depolarında yeterli glikojen ve yağ bulunmayan prematürelerde hayatın ilk 2 haftası içinde özelikle hasta prematürelerde hipoglisemi görülmektedir. Bu bebeklerin başta glikojen depolarının yetersizliği, beslenme sorunları, hastalıkları ve glikoliz metabolizmasındaki yetersizlikler hipoglisemiye neden olmaktadır.
4.Hipotermi
 Prematürelerin vücut ağırlıklarına oranla vücut yüzeyinin geniş olması, daha az yağ dokusu içermeleri ve glikojen depolarının yetersiz olması nedeniyle term bebeklere göre hipotermiye daha çok eğilimlidir.
5.Hiperbilirubeni
 Preterm (prematüre) bebeklerde term bebeklere göre sarılık daha sık görülür ve daha düşük bilirubin seviyelerinde bile kernikterus riski fazladır. Kernikterus, indirekt bilirubin miktarının artması ile beyinde bilirubin birikmesi ve beyin hücrelerine zarar vermesidir. Prematüre bebeklerde bilirubin düzeyinin izlenmesi bu nedenle önemlidir.
6Patent duktus arteriosus
 Prematüre bebeklerde surfaktan olmaması nedeni ile akciğerleri tam genişleyemez. Pulmoner arterde akciğerlere kanın gidişi zordur. Bu durum pulmoner arter hipertansiyonuna neden olur. Bunun sonucu olarak da duktus arteriosus kapanmaz.
Respiratuar distres sendromu (RDS
: Hyalin Membran Hastalığı olarak da bilinen RDS, genellikle 34 haftanın altındaki prematüre bebeklerde doğumdan sonraki 4-6 saat içerisinde görülen; solunum yetmezliğine neden olan bir 27 tablodur. Prematür bebeklerin en önemli mortalite ve morbidite nedenlerinin başında gelen RDS’nin esas nedeni, erken doğum nedeniyle akciğerlerin gelişimsel aşamalarını tamamlayamamasıdır. Enfeksiyonlar: Prematüreler anneden transplasental IgG geçişinin olmayışı veya yetersiz geçişi, hücresel immün yanıt azlığı, uzun süre hastanede kalma, beslenme bozukluğu, invaziv işlemlere maruz kalma gibi nedenlerden dolayı enfeksiyon riski yüksek bir gruptur.
  Postmatüre (Postterm / Sürmatüre) Bebek
Doğum ağırlığına bakılmaksızın 42. gebelik haftasından sonra doğan bebeklere, postmatüre (sürmatüre) bebek denir. Postmatürelikte plasenta yetmezliği söz konusu olmaktadır. Buna bağlı olarak ölü doğum ya da doğumdan sonraki 1 hafta içinde ölüm görülebilmektedir.  Postmatüre Bebeğin Özellikleri *Lanugo yoktur, verniks kazeoza ve deri altı yağ dokusu azdır. *Ciltleri buruşuk ve yumuşaktır. Daha sonra kurur, çatlar ve soyulur (beyaz parşömen gibi). *Boy ve kilosu miadında doğanlara göre daha fazladır. *Cilt rengi soluk,sarı-yeşilimtıraktır. *Saçları uzundur. *Tırnakları uzundur. *Göbek kordonu yeşilsarı renktedir. *Bu bebeklerin fetal yaşamında plasental yetersizlikler olursa amniotik sıvı ve fetüs mekonyumla boyanır ve tırnaklarında mekonyum bulunur. *Genelde artmış bir uyanıklık hâli vardır.
  Postmatürlerde Görülebilecek Sorunlar
 Mekonyum aspirasyonu riski: Amnion sıvısına karışan mekonyum aspire edilir. *Neonatal asfiksi: Mekonyum aspirasyonuna bağlı solunum sıkıntısı olabilir. 
 Hipoglisemi
 İntrauterin yaşamın son haftalarında beslenme için glikojen depolarını kullandığı için hipoglisemi gelişme riski vardır.
.Düşük Doğum Ağırlıklı Bebek / Dismatür Bebek
Gebelik haftasına bakılmaksızın 2.500 gramın altında olan tüm yenidoğanlar düşük doğum ağırlıklı kabul edilir. Düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlar, gestasyon yaşına bakılmaksızın kilolarına göre üç kategoriye ayrılarak değerlendirilir. Bu değerlendirmeye göre düşük doğum ağırlıklı bebekler için; 1500-2.499 gram arasındaki bebekler için “düşük doğumağırlıklı”, *1.499 ve 1.000 gramarasındaki bebekler için “çok düşük doğumağırlıklı”, *1.000 gramdan az ağırlıktaki bebekler için “aşırı düşük doğum ağırlıklı” kavramları kullanılmaktadır. Yenidoğan bebeğin sorunlarının iyi değerlendirilmesi ve doğru tanı için gestasyon yaşının ve doğum ağırlığının mutlaka birlikte değerlendirilmesi gereklidir.
 Düşük Doğum Ağırlıklı Bebeğin Özellikleri
*Yağ dokusu ve kas kitlesi azalmıştır. *Saçlar ince, kırılgan, düzve diktir. *Keratin yokluğuna bağlı olarak ciltşeffaf,jelatinöz ve parlak görünür.el ve ayaklar vücudun diğer bölümlerine göre büyüktür. *Yumuşak doku kaybı vardır.Meme dokusu azalmıştır. *Abdomen çökük, sandal biçimindedir. *Süturlarve fontaneller geniştir.  Düşük doğum ağırlıklı bebeklerin dış ortama uyum yetenekleri term / miadında doğanlara göre sınırlıdır. Düşük doğum ağırlığı olan bebeklerde hipoglisemi sıklığı %60’a kadar çıkmaktadır. Çünkü bu bebeklerde zaten az miktarda olan glikojen ve yağ depolarının hızlı tükenmesi ile genellikle hayatın birinci ve ikinci günlerinde hipoglisemi görülmektedir. İleri derecede düşük doğum ağırlıklı bebeklerde ilk 6 ve 12 saat içinde de hipoglisemi semptomları görülebilir. 2.500 gramın altında doğum tartısı olan bebeklerde enfeksiyon riski ve bebek ölüm oranı yüksektir.
 Diyabetik Anne Bebeği Hamileliği sırasında hastalığı iyi kontrol edilmemiş diyabetik bir annenin bebeği diğer bebeklere göre daha iri ve kilolu doğar
. Diyabetik Bebeğin Özellikleri
 Bebeklerin doğum kiloları fazladır ( 4.500 g üzerindedir.). *İnsülinin büyüme hormonu etkisi göstermesi nedeniyle bebeklerin omuzları geniştir. *İlk günlerinde laterji (uyku hâli, uyuşukluk), *Siyanoz ve sarılık, *Apne, *Terleme.
 Diyabetik Anne Bebeklerinde Görülen Sorunlar Diyabetik anne bebeğinin sorunları
 Dğum travmaları, RDS, hipoksi, hipoglisemi, hipokalsemi, hipomagnezemi ve konjenital bozukluklardır.
 Makrozomi:
 Gestasyonel yaştan bağımsız olarak 4.500 gram üzerindeki fetüsü tanımlar. Bebek kanında anneden geçen şeker yüksek olduğundan bebek daha çok beslenir.
 Doğum travması: Bebek kilolu olduğundan doğum travması riski daha fazladır (özellikle omuz takılması ve brakial pleksus yaralanmaları).
 Hipoglisemi: Doğumdan sonra göbek kordonunun klemplenmesiyle beraber anneden çocuğa glikoz transferi birden durur. Çocukta hiperinsülinemi nedeniyle kan şekeri değerleri ilk iki saatte düşer ve daha sonra yükselmeye başlayıp stabilize olur. Hipoglisemi hemen tespit ve tedavi edilmelidir. Glikozun aşırı düşmesi nörolojik hasara ve ölüme neden olur.
 Hipokalsemi ve hipomagnezemi: Böbreklerden aşırı magnezyum kaybına bağlı hipomagnezemi gelişir ve bunun sonucu olarak parathormon düzeyi düşer. Parathormonun düşmesi nedeniyle de hipokalsemi gelişir.
Diyabetik anne bebeklerinde 5-6 kat fazla görülür. Akciğer matürasyonundaki gecikmeden hiperglisemi ve hiperinsulineminin sorumlu olduğu düşünülmektedir.
 Hiperbilirubinemi: Bu grup yenidoğanlarda eritrositlerin hızlı yıkımı sarılık riskini artırır. Bu sarılık genelde hafif olup tedavide sıvı alımı ve ultraviyole yeterlidir

11 Kasım 2016 Cuma

Yenidoğan Ünitesi Ve Özellikleri

                                   Yenidoğan Ünitesi ve Özellikleri
Yenidoğan dönemi insan yaşamının en hassas evresidir. Bu dönemde ölüm ve hasta olma oranı yaşamın daha sonraki evrelerine göre daha yüksek oranda görülmektedir. 
                            Yenidoğan bakım ünitesi (YBÜ) özellikleri   
 YBÜ doğumhaneye yakın ve hastanenin sessiz bir bölümünde olmalıdır.  YBÜ ısısı 22-28°C, göreceli nem %30-60 olmalıdır.  Her hasta başında üç hava, üç oksijen, üç vakum olmalı ve en az yirmi elektrik prizi olmalıdır.  Ünite içi havalandırma saatte en az altı kez yapılmış olmalıdır.  Negatif hava basıncı olan en az bir hava kaynaklı enfeksiyon izolasyon odası olmalıdır.  Yenidoğan bakım ünitelerinin ışıklandırılması ayarlanabilir olmalıdır.  Ünite içinde ses şiddeti 45-50 db aşmamalıdır.

                          Yenidoğan Ünitesinde Bulunması Gereken Araç  Gereçler
Sağlık Bakanlığı Yenidoğan Bakım Standartları Genelgesi’ne göre yenidoğan odasında bulunması gereken tıbbi cihaz ve donanımlar şunlardır:  Kuvöz  Fototerapi cihazı  Radyant ısıtıcı  Pulse oksimetre cihazı  Stetoskop  Monitör  Merkezi oksijen veya oksijen tüpü ile en az bir adet oksijen başlığı  Oral airway  Endotrakeal tüpler (2.5, 3, 3.5, 4 mm)  Ambu  Ambu maskeleri (term ve prematüre bebekler için)  Laringoskop (0.1 No.lu düz bıçaklı seti)  Umbilikal kateter (3,5-5 F No.lu)  Aspiratör  Aspiratör kateterleri  İlaçlar (epinefrin, sodyum bikarbonat, %5’lik albumin, volüm genişleticiler (%5-10 dextroz, %0,09 NaCl vb.))  Bebek tartısı  Muayene masası  Kot yatak  Glukometre cihazı  Otomatik süt sağma makinesi ve süt sağma seti  Nebulizatör  Kan gazı cihazı  Ultrasonografi cihazı  Portabl röntgen cihazı  Her yatak için bir infüzyon pompası 4  En az bir adet mekanik ventilator cihazı ve ventilator cihazı kadar da prizi besleyen UPS (güç kaynağı)  Otoskop  Tansiyon aleti  EKG  Defibrilatör 1.3. Kuvözler Kuvözler prematüre ya da sorunlu doğan bebeklerin hayati fonksiyonlarını yardım almaksızın devam ettirebilecek duruma gelmelerine yardımcı olmak amacıyla tasarlanmış donanımlardır. Bebeklerin anne karnında alıştıkları sıcaklığı, nem ortamını sağlayan; bebeğin izlenmesi ve bakımına olanak verecek şekilde dizayn edilmiş ses izolasyonu sağlanmış şeffaf, steril, elektronik donanıma sahip özel kutucuklardır.  Solunum problemi olan bebeklerin bakımı  Riskli gebeliklerden doğan (şeker hastası, yüksek tansiyonlu, böbrek yetmezliği, kan uyuşmazlığı veya gebelik zehirlenmesi gibi) bebeklerin bakımı  Doğumda oksijensiz kalan (asfiktik) bebeklerin takip tedavisi  Enfeksiyonlu bebeklerin takip ve tedavisi  İleri yaşta veya çok genç annelerin bebeklerinin takip ve tedavisi  Sarılıklı bebeklerin fototerapisi / takibi ve kan değişimi gibi hastalıklar kuvözlerde tedavi edilmektedir. 1.3.1. Kuvözün Özellikleri Standart ve Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde kullanılan kuvözlerin özellikleri üretici firmaya bağlı olarak değişiklik gösterebilmekle birlikte genel olarak özellikleri şunlardır;  En az ikisi fren tertibatıyla donatılmış 4 adet hareketli tekerleği bulunur.  Kuvöz içinin sıcaklığı, cilt sıcaklığı, nem oranı ve oksijen yüzdesi ayarlanabilir ve ölçülebilir.  Cihazın hem önde hem de arka tarafında aşağı doğru 180º açılabilen kapaklar bulunur.  Cihazın her iki tarafında, kapaklar açıldığında otomatik devreye giren hava perdesi bulunur.  Kuvöz 2 adet önde 2 adet arkada 1 adet başucu olmak üzere 5 adet yan eliptik müdahale penceresine sahiptir.  Ön kapak tamamen açıldığında yatak kolaylıkla dışarı doğru çekilebilir. Yatağın yanlışlıkla yerinden çıkmasını önleyici güvenlik sistemi bulunur.  Cihazın hangi modda çalıştığı, ilgili buton üzerindeki ışıktan veya LCD grafik ekranından görülebilir.  Bebeğe müdahale amacıyla, bebek yatağı 360° kendi etrafında dönebilen, kabin kısmı en az 45° geriye doğru açılabilen özelliktedir.  Kuvözde yatak altında röntgen kaseti yerleştirme bölümü olmalıdır. 5  Nemlendirici haznesi hiçbir alet kullanmadan kolaylıkla cihazdan ayrılabilir ve otoklavda steril edilebilir.  Kuvöz ile birlikte cihaz kullanabilmek amacı ile en az 3 adet entegre elektrik prizi bulunur.  Cihaz üzerinde alarm verildiğinde uzaktan görülmesini sağlayacak özel lamba veya ışıklı gösterge vardır.  Portabl kuvözün taşıyıcı kısmında malzeme dolabı veya çekmece vardır.  Kuvözün yatak kısmına entegre tartı sistemi bulunur. Tartı işlemi bebeği çıkartmadan yapılabilir, ana ekrandan değer görülebilir.  Cihazın yükseklik ayarı elektronik olarak pedal veya düğme yardımı ile yapılabilir.  Oksijen değerlerinde %5 sapma veya sensör arızası durumunda cihaz alarm verir.  Kuvözün kabin kısmında çeşitli hortum ve aksesuarların girişine izin verecek kendiliğinden kapanan delik bulunmalıdır.  Kuvözün içini aydınlatacak arka tarafta monteli, muayene ışığı olmalıdır.  Kuvözün ısı ayarlama noktası 0,1 oC hassasiyetle seçilebilmeli, ısı ayar sınırları ise 22-38 oC arasında olmalıdır.
Kuvözün Bakımı ve Temizliği Kuvöz temizliği ve bakımı kullanma kılavuzuna uygun olarak yapılır, kuvöz temizlik takip formuna kayıt edilir. Temizlik günlük olarak ve ayrıca görünür kirlenme olduğunda yapılır. İşlem, yukarıdan aşağıya doğru su ve deterjan ile silme ve ayrı bir bezle kurulama şeklinde olmalıdır. Etkili bir temizlik ve dezenfeksiyon için kuvözün tüm ayrılabilir parçaları çıkarılmalı ve fırçalanarak temizlenmelidir. Kuvöz fanı temizlenmeli, dezenfekte edilmeli ve bu işlem cihaza zarar vermeyecek şekilde yapılmalıdır. Kuvözlerde en yoğun kontamine olan bölge kuvöz kapağı ve kapak kollarıdır. Bundan dolayı önerilen aralıklarda bu kısımlar yenilenmeli ve her gün günlük olarak hazırlanmış sabunlu su ile temizlenmelidir. 6 Bebek taburcu olduktan sonra kuvöz dezenfekte edilerek kullanılmalıdır. Uzun süre yatan bebeklerde haftada bir, bebek başka bir yere alınarak kuvöz dezenfekte edilir. Kuvözler kullanılmayacak ise nemlendirici bölümün rezervuarına su konulmadan dezenfeksiyon sonrası 24 saat ısıtılarak tam olarak kuruması sağlanmalıdır. Kuvözlerin nemlendirici kapları haftada bir ya da bebek değişiminde dezenfekte edilmelidir. 24 saatte bir distile su veya steril su ile doldurulmalıdır. Kullanılmadığında bu kaplar dezenfekte edilerek kuru hâlde saklanmalıdır. Kuvözlerin temizliği ve dezenfeksiyonu haftada bir mutlaka yapılmalıdır. Dezenfektanların solunum yolunu tahriş edici yan etkilerinden yenidoğanı korumak için dezenfekte edilmesi gereken kuvözler ayrı bir yere alınmalı, dezenfekte edildikten sonra iyice havalandırılıp kuruması sağlandıktan sonra hasta, yatırılmalıdır. Kuvöz filtre sistemlerinin bakımı ve değişimi, üretici firma önerilerine göre yapılmalıdır. Enfekte hastalar için 2 kuvöz ayrılmalıdır. Bu kuvözlere zorunlu olmadıkça hasta alınmamalıdır. Her hastadan sonra kuvöz dezenfekte edilmelidir. 1.4. Fototerapi Cihazları Yenidoğan bebeklerin yüksek bilirubin değerlerini düşürmek için yoğun fototerapi ile tedavi edilmelerini sağlamak amacıyla kullanılan cihazlardır.
                     Fototerapi Cihazlarının Özellikleri ve Bakımı 
 Cihaz yenidoğanlara fototerapi tedavisi uygulamaya imkân verecek şekilde tasarlanmış olmalıdır.  Cihaz tek parça ve mobil olmalıdır. Taşıma ayağından kolaylıkla çıkartılabilmelidir.  Cihaz taşıma ayağı ile birlikte bebek kotlarında ve açık yataklarda da kullanılabilmelidir.  Cihaz en az 10 adet mavi-sarı ışık veren led lamba içermelidir.  Cihazın etkinlik alanı an az 50x25 cm olmalıdır.  İhtiyaca göre ışık şiddeti yoğunluğu ayarlanabilmelidir.  Işığın bebek üzerinde merkezlenmesini sağlamak amacıyla kırmızı odaklama ışığı olmalıdır veya bebeğin tüm vücudunu kaplayacak şekilde dizayn edilmiş olmalıdır.  Cihazda infrared ve ultraviyole ışık yayılımı olmamalıdır.  Cihazın açma kapama anahtarı kolay ulaşım açısından cihazın ön veya arka tarafında yer almalıdır.  Cihaz üzerinde kullanılan led lambaların ömrü yüksek ışık şiddetinde bile en az 20.000 saat olmalıdır.  Cihazın aşırı ısınmasını önlemek için cihazda havalandırma kanalları veya fan sistemi olmalıdır.  Lambaların toplam kullanım süresi cihazda bulunan LCD ekran veya sayaç üzerinden izlenebilmelidir.
Radyant Isıtıcılar yenidoğanın dış ortama uyumunu kolaylaştırmak amacıyla geliştirilmiş ısı yayan cihazlardır.
.                                    Radyant Isıtıcıların Özellikleri 
 Bebek yatağı çevresinde 4 adet hareketli ve gereğinde açılabilen paneller bulunur.  Sadece elektrik ile çalışır, bataryası yoktur. Fişi sürekli prizde takılı olmalıdır.  Cerrahi müdahaleler için kendi ekseninde dönebilen bebek yatağı bulunur.  Bebeği yerinden oynatmadan kilo takibi yapmayı sağlar.  Canlandırma ünitesi, doğumhane ve yoğun bakım servislerinde solunum sıkıntısı olan bebeklere müdahale imkânı sağlar.  Ön ısıtma özelliği bebekler için termal stresin önlenmesine yardımcı olur.  Ayak pedalları ile yükseklik ayarlanabilir.
Pulse Oksimetre Pulse oksimetre (SPO2) nabız ve arteriyel hemoglobin oksijen saturasyonunu sürekli ve kolayca ölçebilen noninvaziv bir kayıt alma cihazıdır.
                                        Pulse Oksimetrenin Özellikleri
Sağlıklı bir insanda SpO2 satürasyonu %94-100 arasında değişir. İki dalga boyundaki probdan bir ışık kaynağı çıkar. Işık, hemoglobin tarafından doymuş ya da doymamış olmasına bağlı olarak farklı miktarlarda kısmen soğurulur. İşlemci iki dalga boyundaki soğurmayı hesaplarken oksijenlenmiş hemoglobinin oranını da hesaplayabilir. Oksimetre nabız akışına bağımlıdır ve akış özelliğinin grafiğini gösterir. Akışın yavaş olduğu yerde oksimetre çalışamayabilir. Oksimetrenin içindeki bilgisayar sadece atardamar akışını göstermek için nabız akışını diğer daha statik sinyallerden ayırt etme yeteneğine sahiptir. Bol oksijenli kan genellikle parlak kırmızı renktedir ve oksimetreden gönderilen ışığın çoğunu soğurur. Az oksijenli kan daha koyu kızmızı-mor renktedir ve ışık dalgasını soğurmaz. Oksimetrenin bir diğer özelliği ise kirli kan seviyeleri ve atardamar kan seviyeleri arasında ayrım yapabilme yeteneğidir. Bu muhteşem teknolojinin mekaniği onun titreyen kirli kanın ve atardamarla taşınan kanın sabit akışı arasındaki ayrımı yapmasını sağlar. Ayarlanabilir nabız sesi ve ayarlanabilir alarm sesi özelliği vardır. Şarj edilebilir pille kullanılır. Küçük ve hafiftir. 2 adet kalem pil ile 24 saat boyunca çalışabilir. 4 saniye boyunca işlem görmezse kendisini otomatik olarak kapatır. Çok basit kullanıma sahiptir. Parmağa doğru yerleştirildikten sonra bir butona basılır ve sonuçları bir kaç saniye içinde verir.

10 Kasım 2016 Perşembe

Prematüre Bebeğin Özellikleri



prematüre bebeklerin özellikleriPREMATÜRE BEBEKLERİN ÖZELLİKLERİ
Prematüre bebeklerde komplikasyon gelişme riski özellikle doğumun erken dönemlerinde daha yaygındır. Çünkü bebeğin organları ve bağışıklık sistemi henüz tam olarak gelişmemiştir.
Beslenmesi: Prematüre bebeğin beslenmesi biberonla veya memeyle mümkün olmayabilir. Anne bir süt sağma pompasıyla sütünü biriktirir ve ağızdan veya burundan mideye doğru bir tüp yardımıyla bebek beslenir.
Düşük vücut yağ oranı: Prematüre bebeklerin vücut yağları düşük seviyededir ve bu durum onların vücut ısılarının daha korunmasız olmasına yol açar. Prematüre bebeklerin hastanedeyken ekstra olarak ısıtılmaya ihtiyaçları vardır.
Solunum yetersizliği: Prematüre bebeklerde solunum yetersizliği sorunu yaygın bir sorundur. Bu durum bebeğin akciğerlerinin normal gelişimini engeller. Tedavisi spesifik ilaç tedavisi ve ventilatör ( solunum cihazı ) tedavisini içermektedir.
Kansızlık: Prematüre bebekler yeterli kırmızı kan hücreleri üretemediği zaman kansızlık durumu gelişir. Bu nedenle bebeğe kan nakli gerekebilir.
Enfeksiyon riski: Prematüre bebeklerin bağışıklık sistemi tam olarak gelişmediği için enfeksiyonel durumlara daha açık olurlar. Hastanedeyken bebeğe dokunacak kişilerin bakteri ve virüs gibi şeyleri bebeğe geçirmemeleri için ellerini yıkamaları oldukça önemlidir. Ayrıca antibiyotik, antiviral ve antifungal ilaçlara ihtiyaç olabilir. Diğer yandan bebeğin ilerleyen aylar içinde de enfeksiyon riskine karşı temizliğine oldukça dikkat etmek gerekir.
Gelişim geriliği: Prematüre bebeklerin kaslarında, konuşmasında ve öğrenmesinde gerilikler olabilir. Normal bebeklere göre daha yavaş bir ilerleme söz konusu olabilir. Prematüre bebeklerdeki bu durumlara karşı bebek sürekli olarak iyi kontrol edilmeli, gözlenmeli ve erken müdahalede bulunulmalıdır.
                   ANNE SÜTÜNÜN PREMATÜRE BEBEKLER İÇİN ÖNEMİ
 Anne sütü, erken dönemde başlanıp yavaş yavaş artırılmalıdır. Anne sütü, prematüre bebekler için de en iyi gıdadır. Anne sütü, içerdiği büyüme faktörleri, enzimler ve antioksidanlar nedeniyle bebeği enfeksiyonlardan korur ve vücudun bağışıklığını artırır. Anne sütü ile beslenen prematüre bebeklerde görme fonksiyonunun da diğer bebeklere oranla daha iyi geliştiği görülmüştür. Anne sütü, mide boşalmasını hızlandırır, bağırsak florasını düzeltir ve sindirimi kolaylaştırır. Ancak özellikle küçük prematüre bebeklerin yalnızca anne sütü ile beslendiklerinde büyüme ve gelişmelerinin beklenen düzeyde olmadığı görülmüştür. Bu nedenle günlük verilen anne sütü kilo başına 100 ml'e ulaştığında 34 hafta veya 1800 gramın altındaki bebeklerde anne sütünün zenginleştirilmesi önerilmelidir. Anne sütü zenginleştiricileri, toz ve sıvı olmak üzere iki tiptir. Sıvı şeklindeki zenginleştiriciler daha çok anne sütü miktarının yeterli olmadığı durumlarda kullanılmaktadır. Anne sütü zenginleştiricilerine ne kadar süre devam edilmesi konusunda kesin bilgi bulunmamakla birlikte bebeğin büyüme hızı normale gelene dek kullanılması önerilir. Anne sütü zenginleştiricilerinde yeterince demir olmadığı için ikinci aydan itibaren demir desteğinin bir yaşına kadar verilmesi uygun olur. Anne sütü olmayan bebeklere de taburcu olduktan sonra güçlendirilmiş bebek mamalarının verilmesi önerilir.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Asepsi- Antisepsi

ASEPSİ - ANTİSEPSİ

Asepsi 

  İnsanların, çeşitli mikroorganizmalara barınak olduğu, ayrıca bir kişide hastalık yapmayan mikroorganizmanın, diğer bir kişide hastalık yapabileceği bilinmektedir. Bu nedenle bir hastada kullanılan araç ve gerecin, bir başka hastada güvenle kullanılabilmesi için önce temizlenmesi, sonra uygun yöntemlerle mikropsuz hale getirilmesi gerekir. 

Asepsi; patojen mikroorganizmaların bir ortamdan ya da konakçı üzerinden 
uzaklaştırılması işlemidir. Mikroorganizmaların, vücutta enfeksiyona neden olabilecekleri herhangi bir bölgeye girmesini engellemek için sağlık kuruluşlarında harcanan çabaların tümünü tanımlayan genel terime asepsi, bu amaçla yapılan işlemlerin tamamına da aseptik teknik denir. Asepsinin amacı, hem canlı yüzeylerdeki (deri ve doku) hem cisimlerdeki (tıbbi ve cerrahi araç gereçler) mikroorganizma sayısını azaltmak veya yok etmektir. 

  Bir ortam mikroorganizma içeriyorsa septik, içermiyorsa aseptik olarak tanımlanır. 
Örnek: Ameliyat gibi tıbbi girişimler aseptik ortamda yapılır. 

Asepsi, tıbbi asepsi ve cerrahi asepsi olmak üzere iki şekilde ele alınır.

Tıbbi Asepsi 

  Tıbbi asepsi, patojen mikroorganizmaların bir kimseden diğerine veya çevreye yayılmasını önlemek için yapılan işlemlerdir. Mikroorganizmaların kaynaktan çıktıktan sonra yok edilme yöntemlerini de içerir. Tıbbi asepsi uygulamaları, hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde çok önemlidir. Hastane enfeksiyonlarına karşı verilen mücadelede, hasta bakımı veren bütün sağlık personeli, üzerine düşen görevleri titizlikle yerine getirmelidir. Enfeksiyon kontrolünü sağlamak için kullanılan yöntemler, asepsi ilkelerine uyarak gerçekleştirilir. 

Tıbbi Asepsinin Temel İlkeleri 

-Eller, sıklıkla ve özellikle yapılan ya da yapılacak işlemlerden önce ve sonra 
yıkanmalıdır. 
-Kirli araç gereçler ve çarşaflar üniformaya değdirilmeden taşınmalıdır. 
-Kirli yatak takımları ve diğer gereçler yere konulmamalıdır. 
-Çarşaflar silkelenmemeli ve toz kaldırmaktan kaçınılmalıdır. 
-Hastaların; öksürüğü, hapşırığı ve solunumu ile yüz yüze gelinmemelidir. 
-Araç gereçler; yıkanırken, fırçalanırken veya tozu alınırken vücuttan uzakta 
tutulmalıdır. 
-Temizlenme işlemi en az kirli bölgeden çok kirli bölgeye doğru yapılmalıdır. 
Kirli veya kullanılmıĢ araç-gereçler, doğrudan doğruya uygun kapların içine 
konmalıdır. 
-Vücut atıkları ve akıntılarıyla bulaşmış ıslak gereçler, naylon torbalar içine 
konulduktan sonra kirli arabasına atılmalıdır. 
-Banyo suyu, gargara suyu gibi kirli sular, küvetin kenarına ve üniformaya 
sıçratılmadan doğrudan kanala dökülmelidir. 
-Patojenlerle kirletildiğinden şüphe edilen gereçler sterilize edilmelidir. 
-Mikroorganizmaların yayılmaması için bireysel temizlik ve düzene dikkat 
edilmelidir. 
-Mikroorganizmalar için yerleşim yeri olacağından taşlı yüzükler veya 
bileklikler takılmamalıdır.

Cerrahi Asepsi 

  Uygulama yapılacak ortamın, çevresinin ve gerekli araç gerecin 
mikroorganizmalardan arındırılması işlemidir. Cerrahi asepsi; deri bütünlüğü bozulduğunda, steril vücut boşluklarına girildiğinde (invaziv işlemler), deri bütünlüğü bozulmuş ve steril vücut boşluklarına girilmiş hastalara bakım verildiğinde (üriner kateterizasyon, yara bakımı, paranteral uygulamalar vb.) uygulanır. Asepsi kavramı içinde steril terimi, cerrahi asepsi için 
geçerli olup mikroorganizmaların ve sporların tam olarak yokluğudur. 

Cerrahi Asepsinin Temel İlkeleri 

-Steril bir cisim, sadece steril bir cisme değebilir. 
-Steril olmayan bir cisim, steril cisme değdiğinde, onu kontamine eder (kirletir). 
-Steril bir kumaş ya da kâğıt üzerine herhangi bir sıvı sıçratılmamalıdır. 
-Steril cisim bel düzeyinin üzerinde tutulmalıdır. Böylece cismin görüş açısı 
içinde kalması sağlanır ve kaza ile kontamine olması engellenir. 
-Steril bir alan ya da cisim üzerine, konuşmaktan, öksürüp hapşırmaktan, 
üzerinden el kol geçirmekten sakınılmalıdır. 
-Steril alandan uzaklaşmamalı ya da alana sırt dönülmemelidir. Görüş açısı 
içinden çıkan alan kontamine olabilir. 
-Kesilmiş deriden içeri sokulan, deriyi delerek içine giren, normalde steril olan 
vücut boşluklarına yerleştirilen her şeyin steril olması gerekir. 
-Gerektiğinde steril objeler; steril malzeme pensi veya steril eldiven ile 
tutulmalıdır. 
-Eğer cismin steril olup olmadığından en ufak bir kuşku duyuluyorsa cisim 
kontamine kabul edilmelidir. 

Steril Paket Açılırken Dikkat Edilmesi Gerekenler 
-Steril bir paketin dışı steril değildir, unutmayınız. 
-Steril malzeme paketinin yırtık olup olmadığını kontrol ediniz. 
-Steril malzeme paketinin ıslak olup olmadığını kontrol ediniz. 
-Steril malzeme paketinin son kullanma tarihini kontrol ediniz. 
-Paket üzerinde sterilizasyon işlemine tabi tutulduğuna dair kontrol yapınız. 
-Paketi, kesinlikle yırtarak açmayınız. 
-Steril malzemeyi, steril giyinen birisine açıyorsanız açtığınız paketin içindeki 
malzemeyi almasını bekleyiniz, içine dokunmayınız. 
-Steril paket veya bohça bir yere konularak açılacak ise zemin kuru, boş, bel 
seviyesinden yüksekte ve düz olmalıdır. 
-Paketi, dış kenarlarından iki elinizle tutunuz.

Antisepsi 
  Enfeksiyonun önlenmesi için vücut yüzeyinde (deri ve mukoza) ve yaralarda bulunan patojen mikroorganizmaların kimyasal maddelerle temizlenmesi işlemine antisepsi denir. 

  Canlı yüzeylerde, patojen mikroorganizmaları temizleyerek antisepsiyi sağlayan kimyasal maddelere, antiseptik solüsyon denir. Antiseptik solüsyonlar, dezenfeksiyonda kullanılan kimyasal maddelerin yeterince sulandırılmasıyla dokularda kullanılabilir duruma getirilir. Bu nedenle antisepsi işlemine, doku dezenfeksiyonu da denilebilir. 
  Antiseptik solüsyonlar su, sabun gibi sadece kir ve bakterileri azaltmaz; bu ajanlar kimyasal etki ile bakterileri öldürür (bakterisit etki) veya üremelerini durdurur (bakteriostatik etki). 
El ve cilt antisepsisi için kullanılan antiseptik solüsyonlar şunlardır: 
-Sabun 
-Heksaklorofen (Phisohex) 
-Klorheksidin Glukonat (hibiscrup, klorhex) 
-İyodin ve İyodoformlar 
-Triklosan 
-Alkoller (%70) etil ya da izopropil alkol 
-Paraklorometoksilin (PCMX) 
El Yıkama Çeşitleri 
  El yıkama, hastane infeksiyonlarının önlenmesinde en basit yöntemdir; ancak hastane infeksiyonları dışında genel halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi açısından da el yıkama son derece önemlidir. El yıkama aslında bir medikososyal davranıştır. Sağlık personelinin elleri, mikroorganizmaların hastadan hastaya yayılmasında önemli bir rol oynar. 

Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi’nin (CDC) önerisine göre eller aşağıdaki durumlarda yıkanmalıdır: 
-Hastaya temas öncesinde, 
-Hastaya temas sonrasında, (ateş, nabız, tansiyon ölçümleri sonrası, hastayı 
taşıma sonrası) 
-Eldiven giymeden önce, 
-Eldiven çıkardıktan sonra, 
-Üriner kateter, periferal venöz kateter veya diğer invaziv aletlerin uygulanması 
öncesinde, 
-Vücut sıvıları, mukoz membranlar, bütünlüğü bozulmuş deriye temas sonrası ve yara bakımı sonrası, 
-Hasta bakımı sırasında kontamine bölgeden temiz bölgeye geçerken, 
-Hasta yakınında bulunan malzemelere temas sonrasında 
Eller Yıkanırken Uyulması Gereken Genel Kurallar 
-Elde ve kollarda bulunan takıları çıkarınız. 
-Tırnaklarınızı kesiniz. 
-Oje ve takma tırnak varsa çıkarınız. 
-Ellerde ve kollarda kesik, çizik varsa su geçirmez, steril bantla kapatınız. 
  El yıkamayı; normal (sosyal) tip, hijyenik tip, antiseptik solüsyonla ovalama ve cerrahi tip el yıkama olarak 4 başlık altında değerlendirmek mümkündür. 

Normal (Sosyal) El Yıkama 
  Normal el yıkama, kirli ellerin antimikrobiyal etkinliği olmayan sabun ile yıkanmasını ifade eder. Burada eldeki gözle görünür kir ve derideki geçici flora elemanları tamamen ortamdan uzaklaştırılır. Bu etkinliğin sağlanması için eller en az 15–20 saniye yıkanmalıdır.

-En az 15–20 sn. süre ile avuç içleri ve parmak araları baĢta olmak üzere, ellerin 
tüm yüzeyi parmakları da kapsayacak Ģekilde kuvvetlice ovuĢturulur. 
-Eller, su ile durulanır ve bilekten baĢlayarak kâğıt havlu ile kurulanır. 
-Aynı kâğıt havlu ile musluk kapatılır. 
  Günlük yoğun faaliyetler sırasında çoğu zaman el yıkama işlemi uygun bir şekilde gerçekleştirilmemekte ya da 10 saniyeden daha az gibi kısa bir sürede tamamlanması nedeniyle yıkama işlemi sırasında ihmal edilen bölgeler olmaktadır. Doğru uygulanacak el yıkama işleminin hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde çok büyük öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. 

Hijyenik El Yıkama 
  Normal sabunlar ve antiseptik özellikli sabunlar kullanılabilir. Bu şekilde geçici mikroorganizmalar öldürülür ve uzaklaştırılır. Hastanın vücuduna yapılacak girişimlerden önce, enfeksiyona yatkın hastayla temas öncesi, yara ve üretra kateterleri ile temas öncesi ve sonrası, eldiven takmadan önce ve sonra, kanla ve çıkartılar ile kontaminasyon olabilecek durumlar ile karşılaştıktan sonra hijyenik el yıkama yapılmalıdır.

-Musluk açılır ve eller ılık suyun altında iyice ıslatılır. 
-Eller ıslatıldıktan sonra 3–5 ml. sabun veya antiseptik özellikli sabun ellerin 
içine alınıp iyice köpürtülür. 
-El ayaları en az beş kez birbirine sürtülür. 
-El sırtları, diğer elin ayası ile en az 5 kez ovulur. 
-Bir el diğer elin sırtına yerleştirilerek parmaklar birbirine geçirilir ve iyice 
yıkanır. 
-Aynı hareket diğer el içinde tekrarlanır. 
-Her iki elin parmak uçları ve tırnakları diğer elin ayasına en az 5 kez sürtülerek 
temizlenir. 
-Bu işleme, en az 15–30 saniye kadar devam edilir. 
-Her iki el akan su altında durulanarak kurutucu ya da kâğıt havlu ile kurulanır. 

  Eğer alkol bazlı kendiliğinden kuruyan antiseptik kullanılıyorsa avuç içine 
tercih edilen miktarda solüsyon alınır ve tüm el yüzeyine yayılıncaya ve eller 
kuruyana kadar 15–25 saniye ovuşturulur. 

Cerrahi El Yıkama 
  Geçici floranın uzaklaştırılması, hijyenik el yıkamadır. Cerrahi el yıkama ise kalıcı flora bakterilerinin sayısını azaltmaya yöneliktir. Cerrahi el yıkama, genellikle hastaya uygulanacak operasyon öncesi yapılan hazırlıktır. 


Steril Giyinme


  Cerrahi müdahale öncesinde cerrahi asepsi kuralları çerçevesinde steril giyinmek gerekir. Steril giyinmek için öncelikle kep ve bone, cerrahi maske takılmalı ardından cerrahi tekniğe uygun olarak elleri yıkama ve steril havlu ile kurulanmalıdır.


Eldiven

  Sağlık personeli; elinde kesik, çizik ve çatlaklar olduğunda ve rutin işlemler sırasında, kendi can güvenliğini sağlamak amacıyla eldiven giymeye özen göstermelidir. 
  Eldiven çapraz bulaşmaları (sağlık personelinin elinden hastalara veya steril 
malzemelere, hastadan sağlık personeline ya da sağlık personelinin eliyle hastadan hastaya) önlemek için giyilir. Bu nedenle eldivenleri tanımamız ve nasıl giyildiğini bilmemiz gerekir. 
  Steril eldiven, naylon eldiven, nonsteril eldiven olmak üzere üç çeşit eldiven vardır. 

Steril Eldiven 
  Steril eldiven; lateksten yapılmış, cerrahi aseptik kurallar çerçevesinde yapılacak işlemlerde kullanılan eldiven çeşididir. Steril eldiven sağ ve sol ele uyumlu olarak bulunur. Eldivenin ele daha iyi uyması için başparmak biraz içeri doğru kaydırılmıştır. İçi ve dışı steril ve bir çiftlik ambalajlarda bulunur. Boyutları 7’ den başlayıp yarım numara artarak 8 ½’ ye kadardır. 

-Giysinizin (önlük, gömlek) kolları, el bilekleri ortaya çıkacak biçimde katlanır. 
-Yapılacak işlem için uygun teknikle eller yıkanır ve kurulanır. 
-Eldiven ambalajının; yırtık, delik olup olmadığı ve son kullanma tarihi kontrol 
edilir. 
-Steril eldiven paketi, içindeki ikinci kâğıt tabaka yırtılmadan açılır. 
-Paketteki eldivenlerin bilek kısmı kendinize doğru çevrilir. 
-Bir el ile diğer elin eldivenini kıvrılmış olan bilek kısmından tutulur. 

                 

Tıbbi Atık

  Sağlık ünitelerindeki işlemler sırasında ortaya çıkan atıklara, tıbbi atık denir. Tıbbi atıklar enfeksiyöz atıklar, patolojik atıklar ve kesici ve delici atıklar olarak sınıflandırılır. 
Enfeksiyöz Atıklar 
-Laboratuar atıkları, kan ve kan ürünleri, 
-Kan ve kan ürünleriyle kontamine olmuş nesneler, 
-Kullanılmış ameliyat giysileri, diyaliz atıkları, karantina atıkları, bakteri 
ve virüs içeren hava filtreleri, 
-Enfekte deney hayvanı leşleri, organ parçaları, 
-İğne ucu çıkarılmış enjektörler, intravenöz kataterler, foley sonda, 
nazogastrik sonda, trakeostomi kanülü, idrar torbası ve bağlantıları, 
izolasyon odası atıkları, 
-Pansuman malzemeleri, eldiven, serum seti, spanç, pamuk ve sarf 
malzemeleri, 
-Gaita kapları, idrar kapları, balgam kapları, sekresyon ve çıkartılar vb. 
Patolojik Atıklar 
-Ameliyathaneler, morg, otopsi, adli tıp gibi yerlerden kaynaklanan vücut 
parçaları, organik parçalar, plasenta, kesik uzuvlar vb. (insani patolojik 
atıklar) 
-Biyolojik deneylerde kullanılan kobay leşleri 

Kesici ve Delici Atıklar 
  Enjektör iğnesi, iğne içeren diğer kesiciler, bisturi, lam, lamel, cam pasteur pipeti, kırılmış diğer cam vb. 
  Hastaneler, klinikler, doğumevleri, sağlık merkezleri, tıp merkezleri, dispanserler, sağlık ocakları, ayakta tedavi merkezleri, morglar, otopsi merkezleri, hayvan hastaneleri, kan üniteleri, diyaliz merkezleri, laboratuarlar, tıbbi araştırma merkezleri vb. faaliyetleri sonucunda tıbbi atık oluşumuna neden olan ünitelerdir. Bu üniteler tıbbi atıklarını, üzerinde uluslararası biyotehlike amblemi bulunan kırmızı renkli torba ile kesici-delici alet kapları 
(tıbbi atık kutusu) ve taĢıma konteynırları ile geçici depolama birimlerine ulaĢtırır. 

          
Tıbbi Atık Kutusu 
  İçinde kesici, delici özellikteki tıbbi atıkların biriktirildiği, plastik veya aynı özellikte kartondan yapılmış kutudur. 

-Kesici delici materyallerin, elinize batmamasına dikkat ederek enjektörlerin kapağını kapatmadan, tıbbi atık kutusuna atınız. 
-Tıbbi atık kutusunun kapağını kapatınız. 
-Ellerinizi yıkayınız. 
Not: Tıbbi atık kutusunu tıka basa doldurmayınız. Tıbbi atık kutuları toplam volümün maksimum ¾ kadar doldurulmalı ve asla sıkıştırılmamalıdır. 


Tıbbi Atık Yönetimi

  Tıbbi atıkların toplanmasında yırtılmaya, delinmeye, patlamaya ve taşımaya 
dayanıklı; orijinal orta yoğunluklu polietilen hammaddeden sızdırmaz; çift 
taban dikişli ve körüksüz olarak üretilen üzerinde görülebilecek büyüklükte ve 
her iki yüzünde uluslararası “Biyotehlike” amblemi ile “DİKKAT TIBBİ 
ATIK” ibaresini taşıyan kırmızı renkli plastik torbalar kullanılır.

  Torbalar en fazla ¾ oranında doldurulur, ağızları sıkıca bağlanır ve gerekli 
görüldüğü hallerde her bir torba yine aynı özelliklere sahip diğer bir torbaya 
konularak kesin sızdırmazlık sağlanır. 

-Bu torbalar, hiçbir şekilde geri kazanılmaz ve tekrar kullanılmaz. 
-Tıbbi atık torbalarının içeriği hiçbir suretle sıkıştırılmaz, torbasından çıkarılmaz, boşaltılmaz ve başka bir kaba aktarılmaz. 
-Tıbbi atıklar, ilgili sağlık personeli tarafından oluşumları sırasında, kaynağında diğer atıklar ile karıştırılmadan ayrı olarak biriktirilir. 
-Toplama ekipmanı, atığın niteliğine uygun ve atığın oluştuğu kaynağa en yakın noktada bulunur. 
-Tıbbi atıklar hiçbir suretle evsel atıklar ambalaj atıkları ve tehlikeli atıklar ile 
karıştırılmaz.
-Tıbbi atık torbaları, ünite içinde bu iş için eğitilmiş personel tarafından toplanır ve taşınır. 
-Atık torbaları asla elde taşınmaz. 
-Taşıma işlemi sırasında, atık bacaları ve yürüyen şeritler kullanılmaz. 
-Tıbbi atıklar ile evsel nitelikli atıklar, aynı araca yüklenmez ve taşınmaz. 


İzolasyon

  Hastanın tanısına ve enfeksiyonu olup olmadığına bakılmaksızın bütün hastalara uygulanan önlemlerdir. Kan, tüm vücut sıvıları (semen, vajinal sekresyonlar, serebrospinal, sinoviyal, plevral, peritoneal, perikardiyal ve amniyotik sıvılar), bütünlüğü bozulmuş deri ve mukoz membranlar için uygulanır. Hastaların kan ve vücut sıvılarının potansiyel olarak HIV 
(AIDS virüsü), HBV (Hepatit B virüsü) ve diğer kan yoluyla bulaşan patojen 
mikroorganizmalarla kontamine olabileceği düĢünülmelidir. Hastanın kanı ve vücut sıvılarıyla temas etme durumunda; 
-Eller yıkanır. 
-Maske, koruyucu gözlük veya siperlik, bone takılır. 
-Koruyucu önlük giyilir. 
-Hasta, ayrılarak özel bir odaya yerleştirilir. Hastanın diğer hastalardan ayrılarak özel bir odaya yerleştirilmesi, izolasyon önlemlerinde önemli bir basamaktır. 

  Ayrıca hasta bakımında kullanılan araç ve gereçler; hastane personelini, diğer hastaları, hasta ziyaretçilerini, çevreyi kontamine etmeden uygun kutu ve torbalara alınır. 
-Kan ve vücut sıvıları, salgılar vb. çıkartılarla kontamine eşyalar, giysiler, 
malzemeler başka hastaları ve çevreyi kontamine etmeden oda içinde 
torbalara konarak ağzı kapatılır. Torba oda dışında görevli tarafından 
ikinci torba içine alınır, tekrar ağzı kapatılarak izolasyon ibaresi üzerine 
yapıştırılır. Bu işleme, çift torbalama denir. 
-Tek kullanımlık malzemeler uygun şekilde atılır, tekrar kullanılacak 
olanların uygun yöntemlerle steril veya dezenfekte edilmesi sağlanır. 
-Enjektör iğneleri vb. hasta ile temas eden kesici, delici, batıcı materyaller 
uygun şekilde tıbbi atık kutusuna atılır. 
-Hastanın yatak çarşafları, çevreyi kontamine etmeden uygun şekilde 
çamaşırhaneye gönderilir. 

-İzolasyon odasından çıkmadan önce eller mutlaka yıkanır. 
-İzolasyon odasından çıkılır. 
-Odadan çıktıktan sonra eller yıkanır ya da antiseptik solüsyon ile ovalanır. 
-Koruyucu gözlük veya yüz siperliği çıkarılır, uygun şekilde atılır. 
-Koruyucu maske çıkarılır ve uygun şekilde atılır. 
-Bone çıkarılır ve uygun şekilde atılır. 
-Son olarak eller tekrar antiseptik solüsyon ile ovalanır veya yıkanır. 

Bulaşma Yoluna Yönelik İzolasyon 
  Bulaşma yoluna yönelik izolasyon; temas izolasyonu, damlacık izolasyonu ve solunum izolasyonu şeklinde sıralanır. 
           

Temas İzolasyonu 
  Mikroorganizmaların enfekte ya da kolonize (Konakçı dokusuna ya da diğer yüzeylere tutunduktan sonra mikroorganizmanın çoğalması) hastalardan direkt temas ya da indirekt temasla (enfekte objelerle temas) bulaşmasını engellemek için kullanılır. 
-Hastalar tek kiĢilik odaya alınır veya hastalığı aynı olanlar aynı odayı 
paylaşabilir. 
-Hasta ile veya çevresindeki cansız yüzeylerle temas ederken steril olmayan 
temiz eldiven giyilmelidir. 
-Hastayla veya odasındaki yüzeylerle temasın fazla olmasının beklendiği 
durumlarda, hastada idrar veya gaita inkontinansı olması, ileostomi, kolostomi veya açık drenaj varlığında odaya girerken eldivene ek olarak steril olmayan temiz bir önlük giyilmelidir. 
-Eldiven ve önlük hasta odasını terk etmeden önce veya hasta başından 
ayrılırken çıkarılmalıdır. 
-El yıkama konusunda dikkatli olunmalıdır. 
-Eldiven ve önlüğü çıkarıp el hijyeni sağlandıktan sonra hastanın yakın 
çevresindeki yüzeylerle temas edilmemelidir. 
-Odalar veya hastalar arasında eşya ve tıbbi malzeme transferi önlenmelidir. 
          

Damlacık İzolasyonu 
  Solunum yolu ile atılan büyük partiküllü (> 5µm= 5 mikrondan büyük) damlacık geçişinin önlenmesinde kullanılır. Damlacık partikülleri büyük olduğu için yere çöker. Damlacıklar büyük olmaları nedeniyle havada asılı kalmazlar ve uzak mesafelere ulaşamazlar. Bulaşmanın olması için kaynak ve duyarlı kişi arasında yaklaşık 1 metre yakın mesafe gereklidir.