13 Kasım 2016 Pazar

Yenidoğanda Hematolojik Sorunlar ve BakımI,Yenidoğan Sarılıklarının Sınıflandırılması(fizyolojik sarılık,patolojik sarılık),sarılığı olan bebeklerin tedavisinde kullanılan yöntemler,fototerapi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar, kan değiştirme,kan değişiminde dikkat edilcek noktalar,yenidoğan enfeksiyonları,yenidoğanın solunum yolları sorunları be bakımı

                   YENİDOĞANDA HEMATOLOJİK SORUNLAR VE BAKIMI 
Yenidoğan döneminde en sık karşılaşılan hematolojik sorunlardan birisi sarılıktır. Sarılıkta cilde sarı rengi veren bilirubin isimli maddedir. Bilirubin eritrositlerin parçalanması sonucunda oluşur. Yenidoğanda eritrosit sayısının fazlalığı ve eritrositlerin yaşam süresinin kısa olması bilirubin yapımının artmasına yol açar. Normalde bilirubin, karaciğerde işlenerek, vücuttan atılacak şekle getirilir. Bebeğin karaciğeri aşırı miktarda üretilen biluribinin kandan temizlenmesini karşılayamaz. Sonuçta vücuttan yeteri kadar atılamayan bilirubin, dokularda ve kanda birikmeye başlar. Kanda bilirubin düzeyi yenidoğanlarda 5 mg/dl'nin üzerinde olduğunda sarılık ciltte fark edilebilir. Sarılık önce gözde başlar. Daha sonra bilirubin düzeyi arttıkça yüz, gövde ve ekstremitelere doğru baştan ayağa yayılım gösterir.
                                 Yenidoğan sarılıklarının sınıflandırılması
 * Fizyolojik sarılık
 *Anne sütü sarılığı: Anne sütü ile beslenen her yüz çocuktan 15’inde, bilirubin düzeyi yükselerek sarılığa neden olur. Bu bebeklerde herhangi bir hastalık belirtisine rastlanmaz. Genel olarak bilirubin düzeyi yavaş yavaş azalarak birkaç ay içinde normal değerlere ulaşır. Aileye sarılığın iki üç ay kadar uzayabileceği açıklanmalıdır.
* Patolojik sarılık 
 Kan grubu uyuşmazlığı o Rh uyuşmazlığı o ABO uygunsuzluğu .
 1.Fizyolojik Sarılık Zamanında doğan bebeklerin yaklaşık % 50'sinde, prematüre bebeklerde ise daha yüksek oranlarda fizyolojik sarılık görülebilir. Fizyolojik sarılık ilk 24 saatten sonra, genellikle doğumdan sonraki 2. veya 3. günde ortaya çıkar. Fetüste oluşan bilirubin, plasenta yoluyla anneye geçerek anne karaciğerinde işlenir. Doğumdan sonra bebekte bilirubin yavaş yavaş yükselmeye başlar. Geçici olan bu yükselmeye fizyolojik sarılık denir. Sağlıklı, zamanında doğmuş bir bebekte kan bilirubin düzeyi 3-5. günlerde pik yapar. Daha sonra hızlı bir düşüşü takiben bilirubin yavaş yavaş azalmaya devam eder ve birkaç hafta içinde normale döner.
                                       Fizyolojik sarılığın nedenleri 
* Karaciğere gelen bilirubin yükünde artma,
* Eritrosit hacminin fazla fakat ömrünün kısa olması (eritrositlerin ömrü zamanında doğan bebeklerde 60-70 gün, pretermlerde ise 30 gün kadardır.)
* Fizyolojik sarılığı olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar.
* Fizyolojik sarılıkta genellikle tedavi gerekmez. Ancak sarılığın ne kadar süre devam ettiği ve kan bilirubin düzeyi takip edilir. Bilirubin düzeyi 20 mg/dl’yi aşınca uygun tedavi yöntemi seçilir.
*Tüm yenidoğanlar taburcu olduktan sonraki 48-72 saatlerde kontrol edilmelidir. Kontrolde bebeğin tartısı, doğum tartısına göre tartı kaybı, yeterli beslenip beslenmediği, idrar ve dışkılama sayısı, sarılık durumu değerlendirilmelidir.
* Doğum sonrası emzirmeye erken başlanmalıdır. Anne sütü bağırsak florasını geliştireceği için bilirubinin gaitayla atılması hızlanır. Sarılık artışını önlemek için bebek sık sık emzirilmelidir. *Bebeğin hijyenine dikkat edilmelidir. Sık sık ılık normal banyo veya silme banyo yaptırılarak deri temiz tutulmalıdır.
* Bebeğin cildi koyu sarı renge dönüşürse ya da ilk ayın sonunda bebek hâlâ sarı ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması konusunda ebeveynler uyarılmalıdır.
* Bebeğin oda ısısının 26 o C olmasına dikkat edilmelidir.
* Bebek ışığa ve sese daha duyarlı olacağından fazla gürültüden ve parlak ışıktan korunmalıdır. 2.Patolojik sarılık
 fizyolojik sarılıktan farklı olarak ilk 24 saatte başlar ve bilirubin düzeyi daha yüksektir. Patolojik sarılıklar çok ağır tablolara neden olabilir.
2.A) Rh Uyuşmazlığı (Eritroblastozis Fetalis) Rh uyuşmazlığı; Anne Rh (-), baba Rh (+) ve fetüs Rh (+) olduğunda ortaya çıkabilen sarılık türüdür. İlk gebelikte şiddeti hafif olabilir. Ancak her yeni gebelikten doğan bebeklerde şiddeti gittikçe artar. Rh uyuşmazlığını açıklamadan önce Rh antijenlerinden kısaca bahsetmek faydalı olacaktır. Rh sisteminde 40’tan fazla antijen tanımlanmıştır. 6 tipi ayırt edilen bu antijenler C, D, E, c, d, e olarak gösterilir. Toplumda antijenik özellikleri fazla olan D tipi antijenler yaygın olarak bulunmaktadır. Bu nedenle kanında D antijeni taşıyan kişilere Rh (+), D antijenini taşımayan kişilere de Rh (-) denir. Rh uyuşmazlığının gelişebilmesi için fetal kanın annenin dolaşımına geçmesi gerekmektedir. Bu geçiş en sık doğum sırasında gerçekleşir. Ayrıca düşük, dış gebelik ya da amniyosentez sırasındaki travma sonucu fetal kan annenin kan dolaşımına geçebilir. Normalde gebelikte anne ve fetüsün kanları birbirine karışmaz. Bebek doğarken bir miktar fetal kan annenin kan dolaşımına karışır ve annenin kanı tamamen yabancısı olduğu bir maddeyle (Rh antijeni) karşılaşır. Bu antijene karşı annenin bağışıklık sistemi anti D antikorları geliştirir. Antikorlar doğum sonrasında annede bulunmaya devam eder. İkinci bebek yeniden Rh pozitif olduğunda annenin kanında bulunan antikorlar hemen plasenta aracılığıyla fetüse geçer ve fetüsün eritrositlerini parçalamaya başlar. Eritrositlerin parçalanmasına tepki olarak fetüste eritrosit oluşum hızında artma görülür ve sonuçta fetal dolaşımda aşırı miktarda olgunlaşmamış eritrositler bulunur. Bu duruma eritroblastosis fetalis denir. Fetal kemik iliği, karaciğer ve dalak parçalanan eritrositleri yerine koymaya çalışır. Bu esnada fetüsün dalak ve karaciğeri büyür. Diğer taraftan eğer eritrosit üretimi, yıkılan eritrositleri karşılayamazsa fetüste ağır anemi görülür. Fetüsün kalbi dokulara yeterli oksijeni sağlayabilmek için daha fazla çalışır ve sonunda kalp yetmezliği gelişir. Kalp yetmezliğini takiben fetüste aşırı ödem oluşur, bu duruma hidrops fetalis adı verilir. Hidrops fetalisi olan bebek anne karnında ya da doğumdan sonra ölür.
                 Rh uyuşmazlığı olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Rh uyuşmazlığı olan gebenin Rh antikorları oluşturmasını engellemek sarılığın görülme riskini ortadan kaldırır. Bu amaçla kan grubu Rh negatif ve eşi Rh pozitif olan gebelere 28. haftada anti-D immunglobulin iğnesi yapılır. 14  Anne adayının kan grubu Rh (-) ise doğum, kürtaj, dış gebelik ya da düşükten hemen sonra anti-D immunglobulin enjeksiyonu yapılmalıdır.
* Anti D İmmunglobulin enjeksiyonu doğum, düşük veya dış gebelikten sonraki ilk 72 saat içinde yapılmalıdır.
* Annenin Rh pozitif ve babanın Rh negatif olduğu durumlarda kan uyuşmazlığı oluşmaz.
2.B) ABO Uyuşmazlığı:
 Kan grubu O olan anne, kan grubu A ya da B olan bir bebeği olduğunda, bu bebeğin yenidoğan döneminde belirgin sarılığının olması durumuna A B O uyuşmazlığı denir. Kan grubu O olan kişilerin kanında anti-A ve anti-B denen antikorlar mevcuttur. Kan grubu O olan bir bayan, kan grubu A veya B ya da AB olan bir erkekle evlendiğinde kan grubu A ya da B olan bir bebeğe sahip olabilir. Gebelikte farklı kan grubuna sahip bir bebeği taşıyan annenin anti-A ve anti-B antikorları, plasenta yoluyla fetal kana ulaşırlar ve fetüsün eritrositlerini duyarlı hale getirirler. Bu durumda eritrositler yenidoğan döneminde kolayca parçalanabilir ve yenidoğan sarılığı çok belirginleşebilir. Etkilenen bebeğe fototerapi uygulanması gerekebilir. ABO uyuşmazlığında yenidoğan sarılığı çok dikkatle takip edilmelidir. AB0 uyuşmazlığı Rh uyuşmazlığına göre daha sık görülmesine rağmen daha iyi seyreder. Anemi hafiftir. Bebekte kalıcı hasar riski daha azdır. ABO uyuşmazlığında bebeğin kanının değiştirilmesine çoğu zaman ihtiyaç duyulmaz.
KERNİKTERUS
Rh uyuşmazlığına bağlı aşırı eritrosit yapımı ve yıkımı sonucunda ortaya çıkan bilirubin kan-beyin bariyerini geçerek merkezi sinir sisteminde birikir. Beyindeki nöronları sarıya boyayarak öldürür. Bu duruma kernikterus adı verilir. Klinik bulgular saptanan kernikteruslu yenidoğanların % 75’i ilk günlerde kaybedilir. Yaşayanlarda nörolojik bozukluk kalma oranı yüksektir. Kernikterusun tedavisi yoktur. Bu nedenle özellikle doğumu izleyen ilk 24-48 saatte başlayan sarılık durumunda belirli aralarla hemoglobin, hematokrit ve bilirubin düzeyleri saptanmalı ve bilirubinin artış hızı açısından yenidoğan çok dikkatle gözlenmelidir. Gerektiğinde fototerapi ya da kan değişimi ile bilirubin düzeyi normal sınırlara düşürülmelidir.
                        Sarılığı Olan Bebeklerin Tedavisinde Kullanılan Yöntemler 
Sarılığın tedavisinde amaç, beyinde oluşabilecek problemleri ortadan kaldırmaktır. Sarılığı olan bebeklere kan bilirubin seviyesine göre fototerapi, kan değişimi ya da ilaç tedavisi yapılabilir. Tedavi yöntemlerinden hangisinin uygulanacağına bebeğin gebelik haftası, vücut ağırlığı, doğumdan sonra kaç günlük olduğu ve bilirubin seviyesi göz önünde bulundurularak karar verilir.
Fototerapi (ışık tedavisi):Yenidoğan sarılıklarında artan bilirubinin beyne zarar vermeden vücuttan uzaklaştırılması yöntemidir. Fototerapi, deride 2 mm derinliğe kadar olan bölgeyi etkiler ve bilirubini parçalayarak vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Böylece sarılık düzeltilmiş olur. Fototerapi, bebek kuvöz içine veya özel fototerapi cihazları içine konularak uygulanır. Fototerapide mavi, yeşil ve beyaz ışık kullanılır. Bebeğin ne kadar çok vücut alanı ışık alırsa fototerapi o kadar etkili olur. İşlem sırasında bebek çıplak, gözleri ve genital bölgesi kapalı olmalıdır. Bebeğin yatağına beyaz örtü serilmesi ışık almayan bölgelere ışığı yansıtmada yardımcı olur. Fototerapinin uzun dönemde bebekte bilinen bir yan etkisi bulunmamakla birlikte tedavi sırasında bebeklerin bir kısmında deride yanık, sık ve sulu dışkı yapma görülebilir. Bebekte su kaybına neden olabilir.
                        Fototerapi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar 
* Fototerapi cihazı her gün uygun dezenfektanlarla dezenfekte edilmelidir.
* Bebeklerin gözleri fototerapi ışınlarına karşı göz maskesi ile korunmalıdır. Maske, tedavi sırasında kaymayacak ve burun deliklerini kapatmayacak şekilde takılmalıdır.
*Kullanılan fototerapi cihazının tipi dikkate alınarak, yenidoğanla fototerapi cihazı arasında uygun mesafe sağlanmalıdır. Çok yakın yerleşimli cihaz bebeğin vücut ısısının artışına ve hatta cilt yanıklarına, uzak yerleşimli cihaz ise etkin olmayan fototerapi uygulamasına neden olur.
* Kuvöz içinde uygulama yapılıyorsa kuvöz ısısı 1- 2ºC düşürülmelidir.
* Bebeğin bakımında olası yanıkları önlemek için bebe yağı, krem, losyon gibi ürünler kullanılmamalıdır.
* Fototerapi vücut sıcaklığını arttıracağından, vücut ısısı 2 saat aralıklarla ölçülmelidir.
*Gözle görülmeyen sıvı kaybını takip edebilmek ve önleyebilmek için bebekler her gün tartılmalıdır. Düşük tartı gözlenirse bebeğin aldığı sıvı miktarı artırılmalıdır.
*Bebeğin monitorizasyonu amacıyla kullanılan pulse oksimetre ve ısı probları fototerapi ışınlarından etkilenmektedir. Pulse oksimetre ve ısı probları kullanılacaksa üzerleri alüminyum folyo ile kapatılmalıdır.
*Yenidoğana tek yönden fototerapi veriliyorsa sık aralarla pozisyonu değiştirilmelidir.
* Fototerapiye bağlı sık dışkılama perianal tahrişe neden olabilir. Bu nedenle perianal bölgenin titiz bir şekilde temizlenmesi, derinin temiz ve kuru tutulması gereklidir.
*Anne sütü ve emzirmenin sürdürülmesi konusunda aileye eğitim verilmelidir. Sarılık düzeyinin çok yüksek olduğu durumlarda fototerapiye rağmen bilirubin düşmeyebilir. Bu durumda kan değişimi yapılması gerekebilir.
                        Kan Değiştirme (Exchange Transfüzyon) 
Kan değişimi; beyin için zararlı olabilecek düzeylerde olan bilirubinin etkisini azaltmak için bebeğin kanının önemli bir kısmının uygun donör kanı ile değiştirilmesidir. Kan değişimi ile duyarlı eritrositler ve anneden gelen antikorlar bebeğin dolaşımından uzaklaştırılır. Böylece aneminin ilerlemesi ve kernikterus gelişmesi önlenir. Kan değişiminde bebeğin ve annenin kanı ile uyumlu taze kan kullanılır. Rh uyuşmazlığında bebeğin kendi kan grubuna uygun Rh (-) kan verilir. ABO uyuşmazlığında ise çocuğun Rh grubu dikkate alınarak annenin kanı ile uyumlu kan kullanılır. Kan değişimi sırasında bebeğin umblikal ven kateterinden 10-20 ml kan alınır ve eşit miktarda exchange kanı aynı kateterden bebeğe gönderilir. Bu işleme bebeğin kan volumünün iki katına çıkıncaya kadar (160-170 ml/kg) devam edilir. Böylece bebeğin kanının %85' i değiştirilmiş olur. Bu işlem 45-90 dakika sürer. Kan değiştirme işlemi aralıklarla birçok kez tekrarlanır.
                       Kan değişiminde dikkat edilecek noktalar
* Kan değişimi yapılacak yenidoğanlar için cerrahi girişimlerde olduğu gibi ailesinden izin alınır ve imzalı bir izin belgesi bebeğin dosyasına konur.
*Kan değişimi için tercihen 24 saatlik yoksa en fazla 1-3 günlük kan kullanılır. Donör kanı hemen uygulanmayacaksa buzdolabında saklanır. Değişime başlamadan 1 saat önce kan buzdolabından çıkarılarak oda ısısında bırakılır. Soğuk kan bebeklerde aritmiye neden olabilir. Bu nedenle kanı ısıtmak gerekebilir.
* Yenidoğana işlemden 3-4 saat önceden ağızdan bir şey verilmez. Eğer bebek beslenmişse mide aspire edilerek boşaltılması gereklidir.
* Kan değiştirme işlemi yapılacak odanın ısısı 30 derece olmalıdır. İşleme başlamadan önce oda, araç ve gereçler tekrar kontrol edilmelidir. Odada steril gömlekler, maskeler, eldivenler, delikli ve düz kompresler, küçük gaz ve pamuk tamponlar hazır olmalıdır. Damar yolu açmanın gerekli olduğu durumlar için cut-down seti hazır olmalıdır. Ayrıca değişik boyda enjektörler, 3 yollu musluk, göbek kateteri, serum ve kan setleri hazır bulunmalıdır.
* Acil kullanabilecek sodyum bikarbonat, kalsiyum, heparin, adrenalin vb. ilaçlar, endotrekeal tüp, oksijen, aspiratör gibi araç ve gereçler, antiseptik solüsyonlar, bebeği tespit masası, stetoskop, monitör, ışık kaynağı ve seyyar röntgen cihazı da odada hazır olmalıdır.
* İşlemden önce bebeğin vücut ısısı, solunumu, nabzı, kan basıncı ve vücut tartısı ölçülmelidir. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra bebek kan değişimi yapılacak birime alınır, masaya yatırılarak tespit edilir. Bebek monitöre bağlanır veya stetoskop apeks üzerine flasterle tespit edilir. Bebeğin üşümemesine, sakin olmasına dikkat edilir.  Kan değişiminden sonraki ilk 1 saatte bebeğin yaşam belirtileri her 15 dakikada bir; daha sonraki 3 saatte her 30 dakikada bir alınır ve kaydedilir. Bebek 24-48 saat gözlem altında tutulur ve kanama kontrolü yapılır. Bebeğin genel durumu iyiyse 3-4 saat oral yolla besleme yapılır.
                                   YENİDOĞAN ENFEKSİYONLARI 
Yenidoğan enfeksiyonları yaygın olarak görülmektedir. Özellikle sepsis gibi enfeksiyonlar yenidoğan ölüm nedenlerinin başında gelmektedir.
1.Sepsis: Yenidoğan döneminde, bağışıklık sistemi tam olarak gelişmemiş olduğundan enfeksiyonlara yatkınlık artar. Yenidoğan sepsisi, doğum sonrası ilk 28 gündeki bebeklerde, kanda mikroorganizmaların bulunmasına bağlı olarak gelişen ve sistemik hastalık bulgularının görüldüğü klinik tablodur. Yenidoğan sepsisi öldürücüdür. Sepsiste ölümden kurtulan bebeklerde merkezi sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak nörolojik bozukluk gelişme olasılığı yüksektir. Sepsisin etkeni en başta bakteriler olmak üzere virüsler ve mantarlardır. Bu etkenler yenidoğana deri, üretra, göbek, solunum ve sindirim sistemi yolu ile girerler.
 Belirti ve bulgular
* Bebeğin iyi görünmemesi genellikle ilk belirtidir,
*Sepsise menenjit eşlik ediyorsa; uykuya eğilim, emmeme, uyuşukluk, zayıf veya tiz sesli ağlama, huzursuzluk, konvülziyon, ısı dengesinde bozukluk (ateş veya hipotermi) görülebilir.
* Taşikardi veya bradikardi,
* Takipne, siyanoz, apne, inleme, göğüs duvarında çekilme, burun kanatlarının solunuma katılması,
* Beslenme bozukluğu, kusma, ishal, karında şişkinlik,
*Deri döküntüleri, sarılık, soğuk-soluk cilt
Tanı: Kan kültürü, BOS (beyin omurilik sıvısı) kültürü, idrar kültürü ile konur.
                              Bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar 
* Bebek kuvöze alınarak destekleyici bakım verilmelidir.
* Yenidoğanda ısı kontrolü sağlanmalıdır.
* Hasta yenidoğanda enteral beslenme kesilmelidir.
*Siyanoz varlığında oksijen desteği yapılmalıdır.
* Yenidoğan sepsisinin menenjit gibi ağır komplikasyonları olduğundan hastalıktan korunma çok önemlidir: Bebek anne sütü ile beslenmelidir. Göbeği temiz ve kuru tutulmalıdır. Yenidoğana yapılan girişimlerde aseptik şartlara uyulmalıdır. Bakım öncesi ve sonrası eller yıkanmalıdır. Hasta bireylerin yenidoğanla teması önlenmelidir. Aileye enfeksiyonlardan korunmayla ilgili eğitim verilmelidir.
2. Umblikal Enfeksiyon (Omfalit): Omfalit, yenidoğanın göbek kordonu enfeksiyonudur. Enfeksiyon göbek kordonunda sınırlı kalabileceği gibi, çevre deriye sıçrayarak kızarıklığa neden olabilir. Sıklıkla yenidoğan döneminin ilk iki haftasında görülür. Omfalit zamanında tedavi edilmezse sepsise yol açabilir.
 Belirtiler
* Göbekte kötü kokulu akıntı,
* Göbek çevresinde kızarıklık, şişlik,
* Göbekte sıcaklık artışı,
*Taşikardi,
* Sarılık. 
Risk faktörleri
* Prematürite,
* Komplikasyonlu doğum,
* Uygunsuz göbek bakımı ve göbeğin steril koşullarda kesilmemesi.
Tanı: Belirti ve bulgulara göre konur. Göbekten alınan akıntı örneği incelenir.
                                Bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar 
* Yenidoğanın göbeği temiz ve kuru tutulmalıdır.
* Yenidoğana yapılan bakımlarda aseptik kurallara uyulmalıdır.
* Bakım öncesi ve sonrası eller yıkanmalıdır.
*Hasta bireylerin yenidoğanla teması önlenmelidir.
* Omfalitten korunma önemlidir: Bebeğin alt bezi göbek bağının üzerine gelecek şekilde bağlanmamalı ve sık sık değiştirilmelidir. Böylece göbeğe idrar ve dışkı bulaşması önlenir. Göbek düşmeden banyo yaptırılmamalıdır. Göbekte kızarıklık, akıntı, kanama, şişlik ve hassasiyet olduğunda doktora getirmesi gerektiği konusunda anne uyarılmalıdır.
3. Epidemik Diyare (Enfeksiyöz Diyare): Diyare (ishal); günlük dışkı miktarının, dışkılama sayısının ve dışkıdaki sıvı içeriğinin artmasıdır. Epidemik diyare ise enfeksiyöz nedenler sonucu görülen ishaldir. Enfeksiyöz nedenler: Bakteriler (E.koli),virüsler (özellikle rota virüs), mantarlar ve parazitlerdir. Yenidoğan döneminde bağışıklık sisteminin yetersizliği sonucu enfeksiyöz ishal daha kolay gelişir. Biberon ve emzik verilen bebeklerde kontaminasyon nedeniyle ishal sık görülür. Yenidoğanın bakımında hijyen kurallarına uyulmaması (özellikle yenidoğana bakım verenlerin temastan önce ve sonra ellerini yıkamaması) ve annenin eğitim yetersizliği hastalığa yakalanmayı kolaylaştırır.
  Belirti ve bulgular
*Emmede azalma
*Ateş,
*Kusma,
* Kilo kaybı,
*İshalli bebekler dışkı yoluyla su ve elektrolit kaybederler ve sonuçta dehidratasyon ortaya çıkar. o Dehidratasyon belirtileri: Taşikardi, büyük fontanelde çöküklük, deri ve mukozalarda kuruluk, oligüri ve uykuya eğilimdir.
Tanı: Dışkı incelemesi ile konur.
                   Enfeksiyöz ishali olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Dehidratasyonu olan yenidoğanın acilen kaybettiği su tekrar yerine konmalıdır. Bu amaçla intravenöz sıvı tedavisi yapılır.
* Bebeğin anne sütüyle beslenmesine devam edilmelidir.
*Biberon ve emzik kullanılmamalıdır. Hijyene özen gösterilmelidir.
4. Oral Kandidiyazis (Pamukçuk):Oral kandidiyazis, genellikle bebeklerde görülen dil ve ağız içi mantar enfeksiyonudur. Etkeni kandida albikans adlı mantardır. Kandida normalde sindirim sistemi ve vajinal florada az miktarda bulunmaktadır. Ancak bağışıklığın azalması, antibiyotik kullanımı, kronik hastalık gibi nedenlerle kandida çoğalıp enfeksiyona neden olabilir. Bağışıklık sisteminin tam gelişmemiş olması yenidoğanlarda bu enfeksiyonun daha sık görülmesine neden olur. Yenidoğanlar kandidayı çoğunlukla doğum sırasında ve genital mantar enfeksiyonu olan anneden alır. Enfeksiyon doğumdan sonra 2 hafta içinde ortaya çıkar. Ayrıca sağlık çalışanlarının ellerinden, annenin meme başından ve biberon gibi eşyalardan bulaşma olabilmektedir.
 Belirti ve bulgular
* Ağız içerisinde yanak mukozası, damak ve dilde süt kesiğini andıran kabarık beyazımsı plaklar oluşur.
* Ağrı nedeniyle emme güçlüğüne, aşırı ağlamaya ve huzursuzluğa sebep olabilir. Bebek memeyi reddedebilir.
* Oral kandidiyazis tedavi edilmezse boğaza yayılabilir. Ağrı nedeniyle meme emmeyen bebeklerde beslenme yetersizliğine neden olabilir.
                     Oral kandidiyazisi olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Meme ve biberon temizliğine dikkat edilmelidir.
* Eller sık sık yıkanmalıdır.
* Bebeği emzirmeye devam edilmelidir.
* Bebeğe ağız bakımı verilmelidir: Bir çay bardağı kaynatılıp soğutulmuş suya bir çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır. Bu karışıma batırılıp sıkılmış temiz bir bezle bebeğin ağzının içi ve dilinin üzeri temizlenir.
5. Gonokoksik Konjoktivit: Konjoktiva, göz kapaklarının iç yüzeyi ve göz küresinin korneaya kadar olan bölümünü kaplayan şeffaf bir zardır. Konjoktivit ise konjoktivanın enfeksiyonudur. Hastalığın etkeni bir çeşit gonokok olan Neisseria Gonore adlı bakteridir. Gonokoklar anneden doğum sırasında bebeğe bulaşır. Yenidoğan konjoktivitinde belirti ve bulgular doğum sonrası ilk 24-48 saat içinde ortaya çıkar.
 Belirti ve bulgular 
*Göz kapağında ödem,
* Gözde kızarıklık,
* Akıntı ve çapaklanma,
*Yenidoğanın göz kapakları, altında iltihap birikmesi nedeniyle şiştir.
                      Konjoktiviti olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
*Yenidoğana göz bakımı yapılmalıdır. Göz bakımı yapılırken gözlerin temiz bir bezle içten dışa doğru silinmesine özen gösterilmelidir.
* Doktorun reçete ettiği göz damlası saatinde uygulanmalıdır.
* Bakımdan önce ve sonra eller yıkanmalıdır.
6. Ani Bebek Ölüm Sendromu (Beşik Ölümü) :Ani bebek ölüm sendromu, hiçbir sağlık sorunu olmayan bir yaşın altındaki bebeklerin beklenmedik bir biçimde ve nedeni otopsi ile açıklanamayan ölümüdür. Bu sendrom 2-4 aylar arasındaki bebeklerde ve erkek bebeklerde daha yaygındır.
 Risk faktörleri
*Bebeğin yüzükoyun pozisyonda yatırılması,
* Bebeğin prematüre veya düşük doğum ağırlıklı olması,
*Doğum öncesi bakımın yeterli olmaması,
* Bebeğin sigara dumanına maruz kalması,
*Sosyoekonomik düzeyin düşük olması,
*Bebeğin ebeveynle aynı yatakta uyuması,
* Bebeğin yumuşak yatakta veya yastıkta yatması.
                           Ani bebek ölümü sendromu görülme riskini azaltabilecek önlemler 
*Bebekleri yan yatırmak,
* Bebeğin yanında sigara içmemek,
* Bebeği sert yatakta yatırmak,
* Bebeğin altına battaniye gibi yumuşak malzemeler yerleştirmemek,
* Rutin kontrolleri ve aşıları yaptırmak, *
* Bebeği anne sütü ile beslemek.
                          YENİDOĞANIN SOLUNUM YOLU SORUNLARI VE BAKIMI  
Yenidoğan dönemi solunum sıkıntısının sık görüldüğü bir dönemdir. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların çoğunluğu değişik nedenlere bağlı solunum sorunu olan bebeklerdir. Yenidoğanda en sık karşılaşılan solunum yolu sorunları; asfiksi, atelektazi, hyalin membran hastalığı, mekonyum aspirasyon sendromu ve yaş akciğer hastalığıdır. Bu hastalıklarda bebeğe resüsitasyon (canlandırma) yapmak ve oksijen tedavisi uygulamak gerekebilir.
                              Yenidoğanın resüsitasyonunda gerekli olan araç-gereçler
* Radyant ısıtıcı (doğumdan önce ısıtıcı açılmalıdır),
* Kuru, sıcak, yumuşak havlular (bebeği üzerine yatırmak ve kurulamak için)
* Aspiratör,
*Aspirasyon kateterleri,
* Mekonyum aspiratörü
* Balon- valf-maske,
*Yüz maskeleri (Yenidoğan ve preterm ölçülerinde maskeler),
* Oksijen kaynağı ve ekipmanları,
* Laringoskop ve 0-1 numara düz bleyd,
*Trakeal tüpler, (iç çapı 2.5,3,3.5,4 mm)
* Stile(Klavuz tel)
*Makas,
* Flaster,
*CO2 ölçüm cihazı,
*Laringeal mask,
* Airway(Hava yolu)
* Eldiven,
* Stetoskop,
*Enjektörler, (5,10,20,50 ml)
*Turnike,
*Gazlı bez,
* Göbek kateterleri ve üç yollu musluk,  
                          Yenidoğana oksijen uygulamasında gerekli olan araç-gereçler 
* Kuvöz içi oksijen uygulaması için; oksijen sistemi / oksijen tüpü ve manometresi, oksijen bağlantısı, pulse oksimetre ve probu, flowmetre, humidifer, distile su, oksijen filtresi.
* Hood- box /oksijen başlığı ile oksijen uygulaması için; hood box, flowmetre , humidifer, oksijen filtresi, oksijen bağlantısı, distile su, pulse oksimetre ve probu.
 1.Yenidoğanda Asfiksi 
Asfiksi, solunumun olmaması veya yetersiz olmasına bağlı bebeğin oksijensiz kalmasıdır. Asfiksi sonucunda kandaki oksijen miktarı azalır. Oksijen azalmasına bağlı olarak özellikle beyinde olmak üzere doku hasarı ve ardından ölüm gerçekleşir. Asfiksi; doğumdan önce, doğum sırasında veya doğumdan sonra görülebilir.
Risk faktörleri
* Anneye ait nedenler; diyabet, hipertansiyon, alkol veya uyuşturucu kullanımı vb.
* Kordon dolanması veya kordon sarkması,
* İntrauterin büyüme-gelişme geriliği,
* Plasentanın erken ayrılması,
*Prematürite,
* Postmatürite,
*Sezaryenle doğum,
* Yenidoğanda kalp hastalığı veya akciğer hastalığı olması.
 Asfiksi belirtileri
* Yenidoğanın doğum sonrası ilk 1 dakika içinde ağlamaması,
* Solunumun doğumdan sonraki 30 saniye içinde başlamaması,
* Yenidoğanda solunum hareketlerinin yüzeysel, düzensiz olması veya hiç olmaması,
* Doğum sonrası 1.ve 5. dakikada alınan APGAR puanının 6’dan düşük olması,
* Başlangıçta nabzın normal olmasına rağmen giderek azalması,
* Siyanoz (mor asfiksi) daha sonra cildin gri-soluk (beyaz asfiksi) renk alması,
* Yenidoğanın uyarılara yanıt vermemesi.
2. Yenidoğanda Atelektazi 
Akciğer dokusunun bir kısmının veya tümünün kollabe olmasına / büzülmesine atelektazi adı verilir.
 Risk faktörleri
*Hayalin membran hastalığı,
* Mekonyum veya amniyon sıvısı aspirasyonu,
*Gıda aspirasyonu ve solunum yollarına yabancı cisim kaçması,
* Akciğer tümörü.
Belirti ve bulgular
* Hırıltılı solunum,
* Göğüs duvarında çekilme,
* Öksürük,
*Dispne,
* Siyanoz.
3. Yenidoğanda Hyalin Membran Hastalığı
Hyalin membran hastalığı,akciğerlerin olgunlaşmaması ve surfaktan eksikliği sonucu görülür. Surfaktan, akciğerlerde alveol epitelinden salgılanan ve oksijen taşınmasını kolaylaştıran bir maddedir. Surfaktan olmadan alveoller bebek nefes verdiği zaman yapışabilir. Sonuçta akciğer genişlemediğinden etkili solunum yapılamaz. 
 Risk faktörleri
* Prematürite: Akciğerde surfaktan üretimi gebeliğin 34-36. haftalarında yeterli seviyeye ulaşır. Bu nedenle prematüre bebeklerde hastalık riski yüksektir. Aynı zamanda prematürelerde solunum kaslarının zayıf olması ve göğüs kafesinin yumuşak olması da solunumun bozulmasına katkıda bulunur.
* Sezaryen ile doğum,
* Asfiksi,
* Annede diyabet ve hipotiroidi.
 Belirtiler 
* Dispne,
* Göğüs duvarında çekilme,
*Hırıltılı solunum,
* Burun kanatlarının solunuma katılması (Solunum sırasında burun kanatlarının açılması), *Yenidoğana oksijen verilmesine rağmen artan siyanoz görülmesidir.
4. Mekonyum Aspirasyon Sendromu
Doğumdan önce, doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra mekonyumun solunum yollarına aspirasyonu sonucunda gelişen klinik bir tablodur. En sık postmatüre bebeklerde görülür.
Belirtiler
Bebeğin tırnakları, deri ve göbek kordonu mekonyum ile boyanmış, yeşil renklidir. Solunum sıkıntısı bulguları (siyanoz, hızlı soluma, göğüste çekilme, inleme, burun kanatlarının solunuma katılması) vardır. Havayollarının tam tıkanması ile atelektazi görülebilir, kısmi tıkanması sonucu ise kimyasal pnömoni gelişebilir (Mekonyum sterildir ancak kimyasal tahriş edici özelliği olduğundan akciğerleri zedeler.)
5. Yaş Akciğer Hastalığı/ Yenidoğanın Geçici Takipnesi
Yenidoğanın geçici takipnesi zamanında doğan bebeklerde en sık görülen solunum sıkıntısı nedenidir. Özellikle sezaryen ile doğan ve annesinde diyabet hastalığı olan bebeklerde görülmektedir. Anne karnında fetüsün akciğerleri sıvı ile doludur. Doğumda bebeğin göğsünün sıkışmasıyla bu sıvının büyük bir kısmı ağızdan atılır. Kalan kısmı ise bebeğin dolaşım sistemi tarafından birkaç saat içinde emilir. Akciğerlerdeki sıvının emilmesinde gecikme hastalığın oluşumuna yol açar.
Belirtiler
Takipne (100-120/dk), burun kanatlarının solunuma katılması, göğüste çekilme, siyanoz ve inleme görülebilir.
6. Solunum Yolu Sorunu Olan Bebeklerin Bakımında Dikkat Edilecek Noktalar
* Asfiksi, acil tedavi gerektiren bir durumdur. Yenidoğanda solunum ilk 30 saniye içinde başlamamışsa ya da zayıfsa bebeğin ağzı ve burnu aspire edilmeli, topuklara fiske vurularak solunum uyarılmalıdır. Ardından bebeğe oksijen verilmeli ve. 1-2 dakikada yanıt alınmazsa resüsitasyon yapılmalıdır.
* Vücut ısısı düştüğünde vücudun oksijen ihtiyacı arttığından yenidoğan sıcak tutulmalıdır. Bebek doğduğunda ıslaktır ve bu ıslaklık üşümesine neden olur. Bunun için doğum sonrası bebek hemen kurulanmalıdır. Oda ısısı en az 25-26 °C derece olmalı, hava akımını önlemek için tüm kapı ve pencereler kapatılmalıdır. Bebek doğar doğmaz radyan ısıtıcı altına alınmalıdır.
* Solunum yolu sorunu olan yenidoğan kuvöze alınmalıdır. Böylece uygun nem, oksijen ve ısı ortamı sağlanmış olur.
* Solunum güçlüğü olan yenidoğan parenteral yolla beslenmelidir. Çünkü oral beslenme solunum güçlüğünü daha da artırır. Aynı zamanda oral beslenmede apirasyon riski artar.
* Solunum yolu sorunu olan bebeklerin yaşam bulguları ve cilt rengi sık aralıklarla kontrol edilmelidir.
* Mekonyum aspirasyon sendromu olan bebeklerin solunum yolları iyice aspire edilmelidir.
* Yaş akciğer hastalığı olan bebekte enfeksiyon yoksa 3 gün sonra genellikle kalıcı bir sorun gelişmeden düzelir. Ancak bu 3 günlük dönemde solunum takibi yapılmalıdır. Bebek kuvözde tutularak oksijen verilmelidir.
* Yenidoğana hood - boxla oksijen uygulaması: Yatağın ya da kuvözün baş kısmı 450 yükseltilir. Oksijenin yenidoğanın yüzüne doğru hızlı ve soğuk verilmesi apneye neden olabilir. O nedenle oksijen bebeğin yüzüne gelmeyecek şekilde verilir. Başlık üstündeki delikler karbondioksitin dışarı atılmasını sağladığı için kapatılmamalıdır. Başlığın alt kısmının yatağa tam teması sağlanır, böylece dışardan içeri giren hava ile başlık içindeki oksijen konsantrasyonunun değişmesi önlenmiş olur. İşlem sonrası hood- box enfeksiyon kontrol komitesinin önerisine uygun şekilde dezenfekte edilmelidir.

1 yorum: