YENİDOĞANDA HEMATOLOJİK SORUNLAR VE
BAKIMI
Yenidoğan döneminde en sık karşılaşılan hematolojik sorunlardan birisi sarılıktır.
Sarılıkta cilde sarı rengi veren bilirubin isimli maddedir. Bilirubin eritrositlerin parçalanması
sonucunda oluşur. Yenidoğanda eritrosit sayısının fazlalığı ve eritrositlerin yaşam süresinin
kısa olması bilirubin yapımının artmasına yol açar. Normalde bilirubin, karaciğerde işlenerek,
vücuttan atılacak şekle getirilir. Bebeğin karaciğeri aşırı miktarda üretilen biluribinin kandan
temizlenmesini karşılayamaz. Sonuçta vücuttan yeteri kadar atılamayan bilirubin, dokularda
ve kanda birikmeye başlar. Kanda bilirubin düzeyi yenidoğanlarda 5 mg/dl'nin üzerinde
olduğunda sarılık ciltte fark edilebilir. Sarılık önce gözde başlar. Daha sonra bilirubin düzeyi
arttıkça yüz, gövde ve ekstremitelere doğru baştan ayağa yayılım gösterir.
Yenidoğan sarılıklarının sınıflandırılması
* Fizyolojik sarılık
*Anne sütü sarılığı: Anne sütü ile beslenen her yüz çocuktan 15’inde,
bilirubin düzeyi yükselerek sarılığa neden olur. Bu bebeklerde herhangi bir
hastalık belirtisine rastlanmaz. Genel olarak bilirubin düzeyi yavaş yavaş
azalarak birkaç ay içinde normal değerlere ulaşır. Aileye sarılığın iki üç ay
kadar uzayabileceği açıklanmalıdır.
* Patolojik sarılık
Kan grubu uyuşmazlığı
o Rh uyuşmazlığı
o ABO uygunsuzluğu .
1.Fizyolojik Sarılık
Zamanında doğan bebeklerin yaklaşık % 50'sinde, prematüre bebeklerde ise daha
yüksek oranlarda fizyolojik sarılık görülebilir. Fizyolojik sarılık ilk 24 saatten sonra,
genellikle doğumdan sonraki 2. veya 3. günde ortaya çıkar.
Fetüste oluşan bilirubin, plasenta yoluyla anneye geçerek anne karaciğerinde işlenir.
Doğumdan sonra bebekte bilirubin yavaş yavaş yükselmeye başlar. Geçici olan bu
yükselmeye fizyolojik sarılık denir. Sağlıklı, zamanında doğmuş bir bebekte kan bilirubin
düzeyi 3-5. günlerde pik yapar. Daha sonra hızlı bir düşüşü takiben bilirubin yavaş yavaş
azalmaya devam eder ve birkaç hafta içinde normale döner.
Fizyolojik sarılığın nedenleri
* Karaciğere gelen bilirubin yükünde artma,
* Eritrosit hacminin fazla fakat ömrünün kısa olması (eritrositlerin ömrü
zamanında doğan bebeklerde 60-70 gün, pretermlerde ise 30 gün kadardır.)
* Fizyolojik sarılığı olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar.
* Fizyolojik sarılıkta genellikle tedavi gerekmez. Ancak sarılığın ne kadar
süre devam ettiği ve kan bilirubin düzeyi takip edilir. Bilirubin düzeyi 20
mg/dl’yi aşınca uygun tedavi yöntemi seçilir.
*Tüm yenidoğanlar taburcu olduktan sonraki 48-72 saatlerde kontrol
edilmelidir. Kontrolde bebeğin tartısı, doğum tartısına göre tartı kaybı,
yeterli beslenip beslenmediği, idrar ve dışkılama sayısı, sarılık durumu
değerlendirilmelidir.
* Doğum sonrası emzirmeye erken başlanmalıdır. Anne sütü bağırsak
florasını geliştireceği için bilirubinin gaitayla atılması hızlanır. Sarılık
artışını önlemek için bebek sık sık emzirilmelidir. *Bebeğin hijyenine dikkat edilmelidir. Sık sık ılık normal banyo veya silme
banyo yaptırılarak deri temiz tutulmalıdır.
* Bebeğin cildi koyu sarı renge dönüşürse ya da ilk ayın sonunda bebek hâlâ
sarı ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması konusunda ebeveynler
uyarılmalıdır.
* Bebeğin oda ısısının 26 o C olmasına dikkat edilmelidir.
* Bebek ışığa ve sese daha duyarlı olacağından fazla gürültüden ve parlak
ışıktan korunmalıdır. 2.Patolojik sarılık
fizyolojik sarılıktan farklı olarak ilk 24 saatte başlar ve bilirubin
düzeyi daha yüksektir. Patolojik sarılıklar çok ağır tablolara neden olabilir.
2.A) Rh Uyuşmazlığı (Eritroblastozis Fetalis)
Rh uyuşmazlığı; Anne Rh (-), baba Rh (+) ve fetüs Rh (+) olduğunda ortaya çıkabilen
sarılık türüdür. İlk gebelikte şiddeti hafif olabilir. Ancak her yeni gebelikten doğan bebeklerde
şiddeti gittikçe artar. Rh uyuşmazlığını açıklamadan önce Rh antijenlerinden kısaca
bahsetmek faydalı olacaktır. Rh sisteminde 40’tan fazla antijen tanımlanmıştır. 6 tipi ayırt
edilen bu antijenler C, D, E, c, d, e olarak gösterilir. Toplumda antijenik özellikleri fazla olan
D tipi antijenler yaygın olarak bulunmaktadır. Bu nedenle kanında D antijeni taşıyan kişilere
Rh (+), D antijenini taşımayan kişilere de Rh (-) denir.
Rh uyuşmazlığının gelişebilmesi için fetal kanın annenin dolaşımına geçmesi
gerekmektedir. Bu geçiş en sık doğum sırasında gerçekleşir. Ayrıca düşük, dış gebelik ya da
amniyosentez sırasındaki travma sonucu fetal kan annenin kan dolaşımına geçebilir.
Normalde gebelikte anne ve fetüsün kanları birbirine karışmaz. Bebek doğarken bir
miktar fetal kan annenin kan dolaşımına karışır ve annenin kanı tamamen yabancısı olduğu bir
maddeyle (Rh antijeni) karşılaşır. Bu antijene karşı annenin bağışıklık sistemi anti D
antikorları geliştirir. Antikorlar doğum sonrasında annede bulunmaya devam eder. İkinci
bebek yeniden Rh pozitif olduğunda annenin kanında bulunan antikorlar hemen plasenta
aracılığıyla fetüse geçer ve fetüsün eritrositlerini parçalamaya başlar. Eritrositlerin
parçalanmasına tepki olarak fetüste eritrosit oluşum hızında artma görülür ve sonuçta fetal
dolaşımda aşırı miktarda olgunlaşmamış eritrositler bulunur. Bu duruma eritroblastosis
fetalis denir. Fetal kemik iliği, karaciğer ve dalak parçalanan eritrositleri yerine koymaya
çalışır. Bu esnada fetüsün dalak ve karaciğeri büyür. Diğer taraftan eğer eritrosit üretimi,
yıkılan eritrositleri karşılayamazsa fetüste ağır anemi görülür. Fetüsün kalbi dokulara yeterli
oksijeni sağlayabilmek için daha fazla çalışır ve sonunda kalp yetmezliği gelişir. Kalp
yetmezliğini takiben fetüste aşırı ödem oluşur, bu duruma hidrops fetalis adı verilir. Hidrops
fetalisi olan bebek anne karnında ya da doğumdan sonra ölür.
Rh uyuşmazlığı olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Rh uyuşmazlığı olan gebenin Rh antikorları oluşturmasını engellemek
sarılığın görülme riskini ortadan kaldırır. Bu amaçla kan grubu Rh negatif
ve eşi Rh pozitif olan gebelere 28. haftada anti-D immunglobulin iğnesi
yapılır.
14
Anne adayının kan grubu Rh (-) ise doğum, kürtaj, dış gebelik ya da
düşükten hemen sonra anti-D immunglobulin enjeksiyonu yapılmalıdır.
* Anti D İmmunglobulin enjeksiyonu doğum, düşük veya dış gebelikten
sonraki ilk 72 saat içinde yapılmalıdır.
* Annenin Rh pozitif ve babanın Rh negatif olduğu durumlarda kan
uyuşmazlığı oluşmaz.
2.B) ABO Uyuşmazlığı:
Kan grubu O olan anne, kan grubu A ya da B olan bir bebeği olduğunda, bu bebeğin
yenidoğan döneminde belirgin sarılığının olması durumuna A B O uyuşmazlığı denir.
Kan grubu O olan kişilerin kanında anti-A ve anti-B denen antikorlar mevcuttur. Kan
grubu O olan bir bayan, kan grubu A veya B ya da AB olan bir erkekle evlendiğinde kan
grubu A ya da B olan bir bebeğe sahip olabilir. Gebelikte farklı kan grubuna sahip bir bebeği
taşıyan annenin anti-A ve anti-B antikorları, plasenta yoluyla fetal kana ulaşırlar ve fetüsün
eritrositlerini duyarlı hale getirirler. Bu durumda eritrositler yenidoğan döneminde kolayca
parçalanabilir ve yenidoğan sarılığı çok belirginleşebilir. Etkilenen bebeğe fototerapi
uygulanması gerekebilir. ABO uyuşmazlığında yenidoğan sarılığı çok dikkatle takip
edilmelidir.
AB0 uyuşmazlığı Rh uyuşmazlığına göre daha sık görülmesine rağmen daha iyi
seyreder. Anemi hafiftir. Bebekte kalıcı hasar riski daha azdır. ABO uyuşmazlığında bebeğin
kanının değiştirilmesine çoğu zaman ihtiyaç duyulmaz.
KERNİKTERUS
Rh uyuşmazlığına bağlı aşırı eritrosit yapımı ve yıkımı sonucunda ortaya çıkan bilirubin
kan-beyin bariyerini geçerek merkezi sinir sisteminde birikir. Beyindeki nöronları sarıya
boyayarak öldürür. Bu duruma kernikterus adı verilir. Klinik bulgular saptanan kernikteruslu
yenidoğanların % 75’i ilk günlerde kaybedilir. Yaşayanlarda nörolojik bozukluk kalma oranı
yüksektir.
Kernikterusun tedavisi yoktur. Bu nedenle özellikle doğumu izleyen ilk 24-48 saatte
başlayan sarılık durumunda belirli aralarla hemoglobin, hematokrit ve bilirubin düzeyleri
saptanmalı ve bilirubinin artış hızı açısından yenidoğan çok dikkatle gözlenmelidir.
Gerektiğinde fototerapi ya da kan değişimi ile bilirubin düzeyi normal sınırlara
düşürülmelidir.
Sarılığı Olan Bebeklerin Tedavisinde Kullanılan Yöntemler
Sarılığın tedavisinde amaç, beyinde oluşabilecek problemleri ortadan kaldırmaktır.
Sarılığı olan bebeklere kan bilirubin seviyesine göre fototerapi, kan değişimi ya da ilaç
tedavisi yapılabilir. Tedavi yöntemlerinden hangisinin uygulanacağına bebeğin gebelik
haftası, vücut ağırlığı, doğumdan sonra kaç günlük olduğu ve bilirubin seviyesi göz önünde
bulundurularak karar verilir.
Fototerapi (ışık tedavisi):Yenidoğan sarılıklarında artan bilirubinin beyne zarar
vermeden vücuttan uzaklaştırılması yöntemidir.
Fototerapi, deride 2 mm derinliğe kadar olan bölgeyi etkiler ve bilirubini parçalayarak
vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Böylece sarılık düzeltilmiş olur.
Fototerapi, bebek kuvöz içine veya özel fototerapi cihazları içine konularak uygulanır.
Fototerapide mavi, yeşil ve beyaz ışık kullanılır. Bebeğin ne kadar çok vücut alanı ışık alırsa
fototerapi o kadar etkili olur. İşlem sırasında bebek çıplak, gözleri ve genital bölgesi kapalı
olmalıdır. Bebeğin yatağına beyaz örtü serilmesi ışık almayan bölgelere ışığı yansıtmada
yardımcı olur. Fototerapinin uzun dönemde bebekte bilinen bir yan etkisi bulunmamakla birlikte
tedavi sırasında bebeklerin bir kısmında deride yanık, sık ve sulu dışkı yapma görülebilir.
Bebekte su kaybına neden olabilir.
Fototerapi sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar
* Fototerapi cihazı her gün uygun dezenfektanlarla dezenfekte edilmelidir.
* Bebeklerin gözleri fototerapi ışınlarına karşı göz maskesi ile korunmalıdır.
Maske, tedavi sırasında kaymayacak ve burun deliklerini kapatmayacak
şekilde takılmalıdır.
*Kullanılan fototerapi cihazının tipi dikkate alınarak, yenidoğanla fototerapi
cihazı arasında uygun mesafe sağlanmalıdır. Çok yakın yerleşimli cihaz
bebeğin vücut ısısının artışına ve hatta cilt yanıklarına, uzak yerleşimli
cihaz ise etkin olmayan fototerapi uygulamasına neden olur.
* Kuvöz içinde uygulama yapılıyorsa kuvöz ısısı 1- 2ºC düşürülmelidir.
* Bebeğin bakımında olası yanıkları önlemek için bebe yağı, krem, losyon
gibi ürünler kullanılmamalıdır.
* Fototerapi vücut sıcaklığını arttıracağından, vücut ısısı 2 saat aralıklarla
ölçülmelidir.
*Gözle görülmeyen sıvı kaybını takip edebilmek ve önleyebilmek için
bebekler her gün tartılmalıdır. Düşük tartı gözlenirse bebeğin aldığı sıvı
miktarı artırılmalıdır.
*Bebeğin monitorizasyonu amacıyla kullanılan pulse oksimetre ve ısı
probları fototerapi ışınlarından etkilenmektedir. Pulse oksimetre ve ısı
probları kullanılacaksa üzerleri alüminyum folyo ile kapatılmalıdır.
*Yenidoğana tek yönden fototerapi veriliyorsa sık aralarla pozisyonu
değiştirilmelidir.
* Fototerapiye bağlı sık dışkılama perianal tahrişe neden olabilir. Bu nedenle
perianal bölgenin titiz bir şekilde temizlenmesi, derinin temiz ve kuru
tutulması gereklidir.
*Anne sütü ve emzirmenin sürdürülmesi konusunda aileye eğitim
verilmelidir.
Sarılık düzeyinin çok yüksek olduğu durumlarda fototerapiye rağmen bilirubin
düşmeyebilir. Bu durumda kan değişimi yapılması gerekebilir.
Kan Değiştirme (Exchange Transfüzyon)
Kan değişimi; beyin için zararlı olabilecek düzeylerde olan bilirubinin etkisini azaltmak
için bebeğin kanının önemli bir kısmının uygun donör kanı ile değiştirilmesidir. Kan değişimi
ile duyarlı eritrositler ve anneden gelen antikorlar bebeğin dolaşımından uzaklaştırılır.
Böylece aneminin ilerlemesi ve kernikterus gelişmesi önlenir.
Kan değişiminde bebeğin ve annenin kanı ile uyumlu taze kan kullanılır. Rh
uyuşmazlığında bebeğin kendi kan grubuna uygun Rh (-) kan verilir. ABO uyuşmazlığında ise
çocuğun Rh grubu dikkate alınarak annenin kanı ile uyumlu kan kullanılır. Kan değişimi
sırasında bebeğin umblikal ven kateterinden 10-20 ml kan alınır ve eşit miktarda exchange
kanı aynı kateterden bebeğe gönderilir. Bu işleme bebeğin kan volumünün iki katına
çıkıncaya kadar (160-170 ml/kg) devam edilir. Böylece bebeğin kanının %85' i değiştirilmiş
olur. Bu işlem 45-90 dakika sürer. Kan değiştirme işlemi aralıklarla birçok kez tekrarlanır.
Kan değişiminde dikkat edilecek noktalar
* Kan değişimi yapılacak yenidoğanlar için cerrahi girişimlerde olduğu gibi
ailesinden izin alınır ve imzalı bir izin belgesi bebeğin dosyasına konur.
*Kan değişimi için tercihen 24 saatlik yoksa en fazla 1-3 günlük kan
kullanılır. Donör kanı hemen uygulanmayacaksa buzdolabında saklanır.
Değişime başlamadan 1 saat önce kan buzdolabından çıkarılarak oda
ısısında bırakılır. Soğuk kan bebeklerde aritmiye neden olabilir. Bu
nedenle kanı ısıtmak gerekebilir.
* Yenidoğana işlemden 3-4 saat önceden ağızdan bir şey verilmez. Eğer
bebek beslenmişse mide aspire edilerek boşaltılması gereklidir.
* Kan değiştirme işlemi yapılacak odanın ısısı 30 derece olmalıdır. İşleme
başlamadan önce oda, araç ve gereçler tekrar kontrol edilmelidir. Odada
steril gömlekler, maskeler, eldivenler, delikli ve düz kompresler, küçük
gaz ve pamuk tamponlar hazır olmalıdır. Damar yolu açmanın gerekli
olduğu durumlar için cut-down seti hazır olmalıdır. Ayrıca değişik boyda
enjektörler, 3 yollu musluk, göbek kateteri, serum ve kan setleri hazır
bulunmalıdır.
* Acil kullanabilecek sodyum bikarbonat, kalsiyum, heparin, adrenalin vb.
ilaçlar, endotrekeal tüp, oksijen, aspiratör gibi araç ve gereçler, antiseptik
solüsyonlar, bebeği tespit masası, stetoskop, monitör, ışık kaynağı ve
seyyar röntgen cihazı da odada hazır olmalıdır.
* İşlemden önce bebeğin vücut ısısı, solunumu, nabzı, kan basıncı ve vücut
tartısı ölçülmelidir. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra bebek kan değişimi
yapılacak birime alınır, masaya yatırılarak tespit edilir. Bebek monitöre
bağlanır veya stetoskop apeks üzerine flasterle tespit edilir. Bebeğin
üşümemesine, sakin olmasına dikkat edilir.
Kan değişiminden sonraki ilk 1 saatte bebeğin yaşam belirtileri her 15
dakikada bir; daha sonraki 3 saatte her 30 dakikada bir alınır ve kaydedilir.
Bebek 24-48 saat gözlem altında tutulur ve kanama kontrolü yapılır.
Bebeğin genel durumu iyiyse 3-4 saat oral yolla besleme yapılır.
YENİDOĞAN ENFEKSİYONLARI
Yenidoğan enfeksiyonları yaygın olarak görülmektedir. Özellikle sepsis gibi
enfeksiyonlar yenidoğan ölüm nedenlerinin başında gelmektedir.
1.Sepsis: Yenidoğan döneminde, bağışıklık sistemi tam olarak gelişmemiş olduğundan
enfeksiyonlara yatkınlık artar. Yenidoğan sepsisi, doğum sonrası ilk 28 gündeki bebeklerde,
kanda mikroorganizmaların bulunmasına bağlı olarak gelişen ve sistemik hastalık bulgularının
görüldüğü klinik tablodur. Yenidoğan sepsisi öldürücüdür. Sepsiste ölümden kurtulan
bebeklerde merkezi sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak nörolojik bozukluk gelişme olasılığı
yüksektir.
Sepsisin etkeni en başta bakteriler olmak üzere virüsler ve mantarlardır. Bu etkenler
yenidoğana deri, üretra, göbek, solunum ve sindirim sistemi yolu ile girerler.
Belirti ve bulgular
* Bebeğin iyi görünmemesi genellikle ilk belirtidir,
*Sepsise menenjit eşlik ediyorsa; uykuya eğilim, emmeme, uyuşukluk, zayıf
veya tiz sesli ağlama, huzursuzluk, konvülziyon, ısı dengesinde bozukluk
(ateş veya hipotermi) görülebilir.
* Taşikardi veya bradikardi,
* Takipne, siyanoz, apne, inleme, göğüs duvarında çekilme, burun
kanatlarının solunuma katılması,
* Beslenme bozukluğu, kusma, ishal, karında şişkinlik,
*Deri döküntüleri, sarılık, soğuk-soluk cilt
Tanı: Kan kültürü, BOS (beyin omurilik sıvısı) kültürü, idrar kültürü ile konur.
Bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Bebek kuvöze alınarak destekleyici bakım verilmelidir.
* Yenidoğanda ısı kontrolü sağlanmalıdır.
* Hasta yenidoğanda enteral beslenme kesilmelidir.
*Siyanoz varlığında oksijen desteği yapılmalıdır.
* Yenidoğan sepsisinin menenjit gibi ağır komplikasyonları olduğundan
hastalıktan korunma çok önemlidir: Bebek anne sütü ile beslenmelidir.
Göbeği temiz ve kuru tutulmalıdır. Yenidoğana yapılan girişimlerde
aseptik şartlara uyulmalıdır. Bakım öncesi ve sonrası eller yıkanmalıdır.
Hasta bireylerin yenidoğanla teması önlenmelidir. Aileye enfeksiyonlardan
korunmayla ilgili eğitim verilmelidir.
2. Umblikal Enfeksiyon (Omfalit): Omfalit, yenidoğanın göbek kordonu enfeksiyonudur. Enfeksiyon göbek kordonunda
sınırlı kalabileceği gibi, çevre deriye sıçrayarak kızarıklığa neden olabilir. Sıklıkla yenidoğan
döneminin ilk iki haftasında görülür. Omfalit zamanında tedavi edilmezse sepsise yol açabilir.
Belirtiler
* Göbekte kötü kokulu akıntı,
* Göbek çevresinde kızarıklık, şişlik,
* Göbekte sıcaklık artışı,
*Taşikardi,
* Sarılık.
Risk faktörleri
* Prematürite,
* Komplikasyonlu doğum,
* Uygunsuz göbek bakımı ve göbeğin steril koşullarda kesilmemesi.
Tanı: Belirti ve bulgulara göre konur. Göbekten alınan akıntı örneği incelenir.
Bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Yenidoğanın göbeği temiz ve kuru tutulmalıdır.
* Yenidoğana yapılan bakımlarda aseptik kurallara uyulmalıdır.
* Bakım öncesi ve sonrası eller yıkanmalıdır.
*Hasta bireylerin yenidoğanla teması önlenmelidir.
* Omfalitten korunma önemlidir: Bebeğin alt bezi göbek bağının üzerine
gelecek şekilde bağlanmamalı ve sık sık değiştirilmelidir. Böylece göbeğe
idrar ve dışkı bulaşması önlenir. Göbek düşmeden banyo
yaptırılmamalıdır. Göbekte kızarıklık, akıntı, kanama, şişlik ve hassasiyet
olduğunda doktora getirmesi gerektiği konusunda anne uyarılmalıdır.
3. Epidemik Diyare (Enfeksiyöz Diyare): Diyare (ishal); günlük dışkı miktarının, dışkılama sayısının ve dışkıdaki sıvı içeriğinin
artmasıdır. Epidemik diyare ise enfeksiyöz nedenler sonucu görülen ishaldir. Enfeksiyöz
nedenler: Bakteriler (E.koli),virüsler (özellikle rota virüs), mantarlar ve parazitlerdir.
Yenidoğan döneminde bağışıklık sisteminin yetersizliği sonucu enfeksiyöz ishal daha
kolay gelişir. Biberon ve emzik verilen bebeklerde kontaminasyon nedeniyle ishal sık görülür.
Yenidoğanın bakımında hijyen kurallarına uyulmaması (özellikle yenidoğana bakım
verenlerin temastan önce ve sonra ellerini yıkamaması) ve annenin eğitim yetersizliği
hastalığa yakalanmayı kolaylaştırır.
Belirti ve bulgular
*Emmede azalma
*Ateş,
*Kusma,
* Kilo kaybı,
*İshalli bebekler dışkı yoluyla su ve elektrolit kaybederler ve sonuçta
dehidratasyon ortaya çıkar.
o Dehidratasyon belirtileri: Taşikardi, büyük fontanelde çöküklük,
deri ve mukozalarda kuruluk, oligüri ve uykuya eğilimdir.
Tanı: Dışkı incelemesi ile konur.
Enfeksiyöz ishali olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Dehidratasyonu olan yenidoğanın acilen kaybettiği su tekrar yerine
konmalıdır. Bu amaçla intravenöz sıvı tedavisi yapılır.
* Bebeğin anne sütüyle beslenmesine devam edilmelidir.
*Biberon ve emzik kullanılmamalıdır. Hijyene özen gösterilmelidir.
4. Oral Kandidiyazis (Pamukçuk):Oral kandidiyazis, genellikle bebeklerde görülen dil ve ağız içi mantar enfeksiyonudur.
Etkeni kandida albikans adlı mantardır. Kandida normalde sindirim sistemi ve vajinal florada
az miktarda bulunmaktadır. Ancak bağışıklığın azalması, antibiyotik kullanımı, kronik
hastalık gibi nedenlerle kandida çoğalıp enfeksiyona neden olabilir. Bağışıklık sisteminin tam
gelişmemiş olması yenidoğanlarda bu enfeksiyonun daha sık görülmesine neden olur.
Yenidoğanlar kandidayı çoğunlukla doğum sırasında ve genital mantar enfeksiyonu olan
anneden alır. Enfeksiyon doğumdan sonra 2 hafta içinde ortaya çıkar. Ayrıca sağlık
çalışanlarının ellerinden, annenin meme başından ve biberon gibi eşyalardan bulaşma
olabilmektedir.
Belirti ve bulgular
* Ağız içerisinde yanak mukozası, damak ve dilde süt kesiğini andıran
kabarık beyazımsı plaklar oluşur.
* Ağrı nedeniyle emme güçlüğüne, aşırı ağlamaya ve huzursuzluğa sebep olabilir.
Bebek memeyi reddedebilir.
* Oral kandidiyazis tedavi edilmezse boğaza yayılabilir. Ağrı nedeniyle meme
emmeyen bebeklerde beslenme yetersizliğine neden olabilir.
Oral kandidiyazisi olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
* Meme ve biberon temizliğine dikkat edilmelidir.
* Eller sık sık yıkanmalıdır.
* Bebeği emzirmeye devam edilmelidir.
* Bebeğe ağız bakımı verilmelidir: Bir çay bardağı kaynatılıp soğutulmuş
suya bir çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır. Bu karışıma batırılıp
sıkılmış temiz bir bezle bebeğin ağzının içi ve dilinin üzeri temizlenir.
5. Gonokoksik Konjoktivit:
Konjoktiva, göz kapaklarının iç yüzeyi ve göz küresinin korneaya kadar olan bölümünü
kaplayan şeffaf bir zardır. Konjoktivit ise konjoktivanın enfeksiyonudur. Hastalığın etkeni bir
çeşit gonokok olan Neisseria Gonore adlı bakteridir.
Gonokoklar anneden doğum sırasında bebeğe bulaşır. Yenidoğan konjoktivitinde belirti
ve bulgular doğum sonrası ilk 24-48 saat içinde ortaya çıkar.
Belirti ve bulgular
*Göz kapağında ödem,
* Gözde kızarıklık,
* Akıntı ve çapaklanma,
*Yenidoğanın göz kapakları, altında iltihap birikmesi nedeniyle şiştir.
Konjoktiviti olan bebeğin bakımında dikkat edilecek noktalar
*Yenidoğana göz bakımı yapılmalıdır. Göz bakımı yapılırken gözlerin
temiz bir bezle içten dışa doğru silinmesine özen gösterilmelidir.
* Doktorun reçete ettiği göz damlası saatinde uygulanmalıdır.
* Bakımdan önce ve sonra eller yıkanmalıdır.
6. Ani Bebek Ölüm Sendromu (Beşik Ölümü) :Ani bebek ölüm sendromu, hiçbir sağlık sorunu olmayan bir yaşın altındaki bebeklerin
beklenmedik bir biçimde ve nedeni otopsi ile açıklanamayan ölümüdür. Bu sendrom 2-4 aylar
arasındaki bebeklerde ve erkek bebeklerde daha yaygındır.
Risk faktörleri
*Bebeğin yüzükoyun pozisyonda yatırılması,
* Bebeğin prematüre veya düşük doğum ağırlıklı olması,
*Doğum öncesi bakımın yeterli olmaması,
* Bebeğin sigara dumanına maruz kalması,
*Sosyoekonomik düzeyin düşük olması,
*Bebeğin ebeveynle aynı yatakta uyuması,
* Bebeğin yumuşak yatakta veya yastıkta yatması.
Ani bebek ölümü sendromu görülme riskini azaltabilecek önlemler
*Bebekleri yan yatırmak,
* Bebeğin yanında sigara içmemek,
* Bebeği sert yatakta yatırmak,
* Bebeğin altına battaniye gibi yumuşak malzemeler yerleştirmemek,
* Rutin kontrolleri ve aşıları yaptırmak, *
* Bebeği anne sütü ile beslemek.
YENİDOĞANIN SOLUNUM YOLU SORUNLARI VE
BAKIMI
Yenidoğan dönemi solunum sıkıntısının sık görüldüğü bir dönemdir. Yenidoğan yoğun
bakım ünitelerinde yatan hastaların çoğunluğu değişik nedenlere bağlı solunum sorunu olan
bebeklerdir. Yenidoğanda en sık karşılaşılan solunum yolu sorunları; asfiksi, atelektazi, hyalin
membran hastalığı, mekonyum aspirasyon sendromu ve yaş akciğer hastalığıdır. Bu
hastalıklarda bebeğe resüsitasyon (canlandırma) yapmak ve oksijen tedavisi uygulamak
gerekebilir.
Yenidoğanın resüsitasyonunda gerekli olan araç-gereçler
* Radyant ısıtıcı (doğumdan önce ısıtıcı açılmalıdır),
* Kuru, sıcak, yumuşak havlular (bebeği üzerine yatırmak ve kurulamak
için)
* Aspiratör,
*Aspirasyon kateterleri,
* Mekonyum aspiratörü
* Balon- valf-maske,
*Yüz maskeleri (Yenidoğan ve preterm ölçülerinde maskeler),
* Oksijen kaynağı ve ekipmanları,
* Laringoskop ve 0-1 numara düz bleyd,
*Trakeal tüpler, (iç çapı 2.5,3,3.5,4 mm)
* Stile(Klavuz tel)
*Makas,
* Flaster,
*CO2 ölçüm cihazı,
*Laringeal mask,
* Airway(Hava yolu)
* Eldiven,
* Stetoskop,
*Enjektörler, (5,10,20,50 ml)
*Turnike,
*Gazlı bez,
* Göbek kateterleri ve üç yollu musluk,
Yenidoğana oksijen uygulamasında gerekli olan araç-gereçler
* Kuvöz içi oksijen uygulaması için; oksijen sistemi / oksijen tüpü ve
manometresi, oksijen bağlantısı, pulse oksimetre ve probu, flowmetre,
humidifer, distile su, oksijen filtresi.
* Hood- box /oksijen başlığı ile oksijen uygulaması için; hood box,
flowmetre , humidifer, oksijen filtresi, oksijen bağlantısı, distile su, pulse
oksimetre ve probu.
1.Yenidoğanda Asfiksi
Asfiksi, solunumun olmaması veya yetersiz olmasına bağlı bebeğin oksijensiz
kalmasıdır. Asfiksi sonucunda kandaki oksijen miktarı azalır. Oksijen azalmasına bağlı olarak
özellikle beyinde olmak üzere doku hasarı ve ardından ölüm gerçekleşir. Asfiksi; doğumdan
önce, doğum sırasında veya doğumdan sonra görülebilir.
Risk faktörleri
* Anneye ait nedenler; diyabet, hipertansiyon, alkol veya uyuşturucu
kullanımı vb.
* Kordon dolanması veya kordon sarkması,
* İntrauterin büyüme-gelişme geriliği,
* Plasentanın erken ayrılması,
*Prematürite,
* Postmatürite,
*Sezaryenle doğum,
* Yenidoğanda kalp hastalığı veya akciğer hastalığı olması.
Asfiksi belirtileri
* Yenidoğanın doğum sonrası ilk 1 dakika içinde ağlamaması,
* Solunumun doğumdan sonraki 30 saniye içinde başlamaması,
* Yenidoğanda solunum hareketlerinin yüzeysel, düzensiz olması veya hiç
olmaması,
* Doğum sonrası 1.ve 5. dakikada alınan APGAR puanının 6’dan düşük
olması,
* Başlangıçta nabzın normal olmasına rağmen giderek azalması,
* Siyanoz (mor asfiksi) daha sonra cildin gri-soluk (beyaz asfiksi) renk
alması,
* Yenidoğanın uyarılara yanıt vermemesi.
2. Yenidoğanda Atelektazi
Akciğer dokusunun bir kısmının veya tümünün kollabe olmasına / büzülmesine
atelektazi adı verilir.
Risk faktörleri
*Hayalin membran hastalığı,
* Mekonyum veya amniyon sıvısı aspirasyonu,
*Gıda aspirasyonu ve solunum yollarına yabancı cisim kaçması,
* Akciğer tümörü.
Belirti ve bulgular
* Hırıltılı solunum,
* Göğüs duvarında çekilme,
* Öksürük,
*Dispne,
* Siyanoz.
3. Yenidoğanda Hyalin Membran Hastalığı
Hyalin membran hastalığı,akciğerlerin olgunlaşmaması ve surfaktan eksikliği sonucu
görülür. Surfaktan, akciğerlerde alveol epitelinden salgılanan ve oksijen taşınmasını
kolaylaştıran bir maddedir. Surfaktan olmadan alveoller bebek nefes verdiği zaman
yapışabilir. Sonuçta akciğer genişlemediğinden etkili solunum yapılamaz.
Risk faktörleri
* Prematürite: Akciğerde surfaktan üretimi gebeliğin 34-36. haftalarında
yeterli seviyeye ulaşır. Bu nedenle prematüre bebeklerde hastalık riski
yüksektir. Aynı zamanda prematürelerde solunum kaslarının zayıf olması
ve göğüs kafesinin yumuşak olması da solunumun bozulmasına katkıda
bulunur.
* Sezaryen ile doğum,
* Asfiksi,
* Annede diyabet ve hipotiroidi.
Belirtiler
* Dispne,
* Göğüs duvarında çekilme,
*Hırıltılı solunum,
* Burun kanatlarının solunuma katılması (Solunum sırasında burun
kanatlarının açılması), *Yenidoğana oksijen verilmesine rağmen artan siyanoz görülmesidir.
4. Mekonyum Aspirasyon Sendromu
Doğumdan önce, doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra mekonyumun solunum
yollarına aspirasyonu sonucunda gelişen klinik bir tablodur. En sık postmatüre bebeklerde
görülür.
Belirtiler
Bebeğin tırnakları, deri ve göbek kordonu mekonyum ile boyanmış, yeşil renklidir.
Solunum sıkıntısı bulguları (siyanoz, hızlı soluma, göğüste çekilme, inleme, burun
kanatlarının solunuma katılması) vardır.
Havayollarının tam tıkanması ile atelektazi görülebilir, kısmi tıkanması sonucu ise
kimyasal pnömoni gelişebilir (Mekonyum sterildir ancak kimyasal tahriş edici özelliği
olduğundan akciğerleri zedeler.)
5. Yaş Akciğer Hastalığı/ Yenidoğanın Geçici Takipnesi
Yenidoğanın geçici takipnesi zamanında doğan bebeklerde en sık görülen solunum
sıkıntısı nedenidir. Özellikle sezaryen ile doğan ve annesinde diyabet hastalığı olan
bebeklerde görülmektedir. Anne karnında fetüsün akciğerleri sıvı ile doludur. Doğumda
bebeğin göğsünün sıkışmasıyla bu sıvının büyük bir kısmı ağızdan atılır. Kalan kısmı ise
bebeğin dolaşım sistemi tarafından birkaç saat içinde emilir. Akciğerlerdeki sıvının
emilmesinde gecikme hastalığın oluşumuna yol açar.
Belirtiler
Takipne (100-120/dk), burun kanatlarının solunuma katılması, göğüste çekilme, siyanoz
ve inleme görülebilir.
6. Solunum Yolu Sorunu Olan Bebeklerin Bakımında Dikkat
Edilecek Noktalar
* Asfiksi, acil tedavi gerektiren bir durumdur. Yenidoğanda solunum ilk 30 saniye
içinde başlamamışsa ya da zayıfsa bebeğin ağzı ve burnu aspire edilmeli,
topuklara fiske vurularak solunum uyarılmalıdır. Ardından bebeğe oksijen
verilmeli ve. 1-2 dakikada yanıt alınmazsa resüsitasyon yapılmalıdır.
* Vücut ısısı düştüğünde vücudun oksijen ihtiyacı arttığından yenidoğan sıcak
tutulmalıdır. Bebek doğduğunda ıslaktır ve bu ıslaklık üşümesine neden olur.
Bunun için doğum sonrası bebek hemen kurulanmalıdır. Oda ısısı en az 25-26 °C
derece olmalı, hava akımını önlemek için tüm kapı ve pencereler kapatılmalıdır.
Bebek doğar doğmaz radyan ısıtıcı altına alınmalıdır.
* Solunum yolu sorunu olan yenidoğan kuvöze alınmalıdır. Böylece uygun nem,
oksijen ve ısı ortamı sağlanmış olur.
* Solunum güçlüğü olan yenidoğan parenteral yolla beslenmelidir. Çünkü oral
beslenme solunum güçlüğünü daha da artırır. Aynı zamanda oral beslenmede
apirasyon riski artar.
* Solunum yolu sorunu olan bebeklerin yaşam bulguları ve cilt rengi sık aralıklarla
kontrol edilmelidir.
* Mekonyum aspirasyon sendromu olan bebeklerin solunum yolları iyice aspire
edilmelidir.
* Yaş akciğer hastalığı olan bebekte enfeksiyon yoksa 3 gün sonra genellikle kalıcı
bir sorun gelişmeden düzelir. Ancak bu 3 günlük dönemde solunum takibi
yapılmalıdır. Bebek kuvözde tutularak oksijen verilmelidir.
* Yenidoğana hood - boxla oksijen uygulaması: Yatağın ya da kuvözün baş kısmı
450 yükseltilir. Oksijenin yenidoğanın yüzüne doğru hızlı ve soğuk verilmesi
apneye neden olabilir. O nedenle oksijen bebeğin yüzüne gelmeyecek şekilde
verilir. Başlık üstündeki delikler karbondioksitin dışarı atılmasını sağladığı için
kapatılmamalıdır. Başlığın alt kısmının yatağa tam teması sağlanır, böylece
dışardan içeri giren hava ile başlık içindeki oksijen konsantrasyonunun değişmesi
önlenmiş olur. İşlem sonrası hood- box enfeksiyon kontrol komitesinin önerisine
uygun şekilde dezenfekte edilmelidir.
Gerçekten çok başarılı çok işime yaradı
YanıtlaSil