12 Kasım 2016 Cumartesi

Yenidoğan Bebeğin Fizyolojik Özellikleri,Nörolojik Özellikleri,Refleksler,Özel Durumu Olan Bebekler,Postmatürlerde Görülecek Sorunlar

                                        Yenidoğan Bebeğin Fizyolojik Özellikleri
Yenidoğan ve çocukluk döneminde anatomik, fizyolojik ve biyokimyasal özellikler erişkinlere göre belirgin farklılıklar gösterir.
                                         Solunum Sistemi 
Yenidoğanın solunum sistemi, yetişkinlerdekinden bazı farklılıklar gösterir. Bunlar;  Yenidoğan, burnundan nefes alır.  Yenidoğanın dili büyüktür.  Larinks yüksektedir. Larinks huni gibi aşağı doğru daralır ve en dar yeri krikoid kıkırdak seviyesidir (Bu nedenle çocuklarda soluk yolundaki mukus solunumu engelleyerek hipoksiye neden olabilir.).  Solunum sekresyonları daha fazladır. Hava yollarının çapı yenidoğanda oldukça küçüktür (Bu, hava yolu direncinin yüksek olmasına yol açar.).  Mukoz membranları daha incedir. Bu nedenle daha kolay zedelenebilir.  Solunum kasları iyi gelişmemiştir. Yenidoğanda solunum, diyafragmatik ve karın solunumu şeklindedir. Solunum sayısı sık olup ortalama 40-60/dakikadır.
                                           Dolaşım Sistemi
 Doğum sonrasında yenidoğan dolaşım sisteminde birtakım değişiklikler oluşmaya başlar ve dolaşım sisteminin doğum sonrası dış ortama uyumunun tamamlanması saatler hatta günler alabilir. Doğum öncesinde plasentadan V. umbilicalis ile karaciğere gelen kan, buradan ductus venosus ve V. cava inferior ile sağ atrium ulaşır. Oksijen ve besin maddelerinden zengin bu kan, foramen ovale denen delik aracılığıyla sol atriuma, daha sonra da sol ventriküle geçer. Bu kanın önemli bir bölümü aorta aracılığıyla baş bölgesi ve üst ekstremiteye gider. Üst ekstremiteden dönen venöz kan, V. cava superior aracılığıyla sağ atriuma döner ve buradan da sağ ventriküle geçer. 17 Sağ ventrikülden pompalanan kan akciğerler henüz çalışmadığından ductus arteriosus aracılığı ile inen aortaya geçer ve A. umblicalis ile plasentaya döner. Doğumdan sonra akciğer solunumunun başlaması ile pulmoner kan akımı birden artar. Akciğerden pulmoner venlerle sol atriuma dönen kanın artması sol atrium basıncını artırır ve bu da foramen ovalenin kapanmasını sağlar. Kanda artan parsiyel oksijen basıncı, ductus arteriosusu kapatır. Yenidoğanda kalp atım hızı 120-160/dakikadır.                                       
                                              Gastrointestinal Sistem
Yenidoğan bebekte 24–36 saat içinde görülen ilk gaitaya mekonyum denir. Yapışkan bir yapısı olan mekonyumun rengi koyu yeşil-siyahtır. Bebek anne sütü almaya başladıktan sonra rengi değişir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin dışkısı gevşek, akıcı, altın sarısı rengindedir. 48 saat içinde dışkılamayan bebeğin bağırsaklarında tıkanma düşünülmelidir.
                                              Üriner Sistem
Böbrek tübülleri henüz tam olarak olgunlaşmadığından suyun geri emilimi sınırlı olarak yapılmaktadır. Glomerül filtrasyon hızı düşüktür. Bebek doğar doğmaz idrarını yapabilir.12-24 saat sonra idrar yapımı sıklaşır. İdrarı açık sarı renklidir. Günde 6-10 kez idrar yapması yeterli sıvı aldığının göstergesidir. 2.2.5. Sinir Sistemi Beyin doğumda oldukça büyüktür. Toplam vücut ağırlığının %10’unu oluşturur. Yenidoğan beyin ve omuriliğindeki nöron sayısı erişkin dönemdeki nöron sayısı ile eşit olmasına rağmen bu nöronların aksonları ve nöronlar arası bağlantı henüz gelişimini tamamlamamıştır.
                                           Bağışıklık Sistemi

yenidoğanın yetersizdir. İlk aylarda anne sütünden geçen antikorlar tarafından hastalıklardan korunur.
DUYULAR
 Dokunma: Yenidoğanın en önemli duyusudur. Bebeğin pek çok refleksi dokunma duyusuyla ilgilidir. Yanağına dokunulduğunda aranır, avuç içine dokunulduğunda parmağı kavramaya çalışır.
 Görme: Yenidoğanın gözleri ışığa hassastır. Işık gözüne geldiği an gözlerini kapatır.
İşitme: Yenidoğan bebek, yalnız sesleri tanımakla kalmayıp sesin geldiği yöne başını çevirir.
 Koku alma: Başlangıçta kokuyu ayırt etme özelliği zayıftır. 4. ayda keskin kokulara karşı tepkisini başını çevirerek verir.
 Tat alma: Yenidoğanlar benzer tatları fark edebilir. Tatlılardan hoşlanırken acı, ekşi ve tuzluya karşı olumsuz tepkiler verir.

Yenidoğanın Nörolojik Özellikleri / Refleksleri
 Yenidoğan bebeklerde merkezi sinir sisteminin olgunlaşması henüz tamamlanmamıştır. Yenidoğan normal yaşamını sürdürebilmek için birçok koruyucu refleksle doğar. Bu nedenle refleksler bebekler için doğal korunma mekanizmasıdır.
 Emme refleksi
Ağzına parmak sokulduğunda emer. Uyanıkken 4. aya kadar, uyurken 7. aya kadar emme hareketi gözlenir. Daha sonra bu refleks kaybolur.
 Arama refleksi
Bebeğin yanağına ve ağız kenarına parmakla hafifçe dokunulduğunda ağzını açar ve başını o yöne çevirerek arar. Emme refleksiyle sıkı ilişkilidir. Arama refleksi 3 ay civarında kaybolur.
  Moro Refleksi
 Bebek sakin yatarken başı desteklenerek hafif kaldırılır. Destek birden çekildiğinde ya da ani ses uyarısında kollarının ve el parmaklarının açılıp yeniden gövdede birleştirilmesidir (ürkme, sıçrama, sarılmaya benzeyen bir hareket). Yüzünde bir korku ifadesi vardır. Moro refleksi genellikle 4. ayda kaybolur
 Yakalama (kavrama) refleksi
Bebeğin avuç içine ve ayak tabanına dokunulduğunda parmakların içine kapandığı görülür. Ellerdeki kavrama refleksi 3–4. aylarda kaybolur ve artık bilinçli bir harekete dönüşür. Ayak parmaklarındaki ise 10. aya doğru kaybolur
Babinski refleksi
Ayak tabanının orta kısmına dokunulduğunda ayak başparmağının diğer parmaklardan ayrılarak yana doğru açılması şeklinde gözlenen bir reflekstir.
  Tonik boyun refleksi
Tonik boyun refleksleri başın vücuda göre olan durumunu belirler. Bebeğin bir taraftaki omzu, başı, boynu ve ayakları gerginken diğer tarafı gevşek bir pozisyondadır. Başın dönük olduğu taraftaki kol ve bacak ekstansiyonda diğer kol ve bacak fleksiyondadır. Ortalama olarak 20 haftada kaybolur. Bu refleksin bebeğin anne karnında uygun şekli almasına yardımcı olduğu düşünülmektedir. 7. aydan sonra bulunması patolojiktir.
Basma ve otomatik yürüme refleksi
 Bebek, koltuk altlarından tutularak düz bir yüzeye ayakları değdirilirse adım atma hareketleri yapabilir. Zamanında doğanlar genellikle ayak tabanları, erken doğan bebekler ise ayak uçları ile basma eğilimindedir. Bu refleks 6-7. ayda kaybolur.  Basma ve yürüme refleksi 21 Bunların dışında öğürme, yutkunma, başını kaldırma gibi refleksler de yenidoğan bebeğin dış ortama adaptasyonunda önemli bir koruma görevi görür.
ÖZEL DURUMU OLAN BEBEKLER
Prematüre Bebekler (Preterm Bebekler): 37. gebelik haftasından önce doğan bebeklere prematüre / preterm bebek adı verilir. Prematüre bebekler, zamanında doğan bebeklere göre daha sık hastalanma veya ölme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Prematüre Bebeğin Özellikleri * Derisi ince, nazik ve parlak pembe-kırmızı renklidir ve damarlar belirgindir.*Lanugosu fazladır.*Derialtı yağ dokusu yeterince gelişmediğinden derisi buruşuktur. *ayak anında enine çizgiler ve bunlar arasındaki çukurluklar gelişmemiştir.  *Tırnaklar yumuşaktır ve parmak uçlarını geçmez. kulakları küçük, kıvrımları az ve yumuşaktır. Bu nedenle kulaklarının üzerine uzun süre yatırılmamalıdır. *Solunumu düzensiz, zayıf ve diyafragmatiktir. *Ağlaması zayıf ve tiz seslidir. *Normal refleksler olmayabilir, hipotoniktir, emme gücü ve öksürük refleksi çok zayıftır. *Erkek bebekte testisler skrotuma inmemiştir. *Baş bedene göre çok büyüktür. Fontaneller büyük ve suturlar çok aralıklıdır. *Genellikle vücut ağırlığı 2.500 gramın altındadır. *Göğüs duvarı yumuşak ve karın gergindir. .
  Prematürelerde Görülebilecek Sorunlar 
1.Apne
Genelikle bradikardi ve siyanozun eşlik ettiği, solunumun 20 saniyeden uzun süreli durması olarak tanımlanan apne görülebilir.
2.Anemi
 Prematüre anemisi eritrosit yaşam süresinin term bebeklere göre daha kısa olması, demir depolarının yetersizliği, hızlı büyüme, eritropoietin eksikliği nedeniyle görülebilir. 
3.Hipoglisemi
 Yenidoğanlarda tüm gestasyon yaşlarında plazma glikoz düzeyinin normalin altında olması hipoglisemi olarak tanımlanır ve tedavi gerektirir. Depolarında yeterli glikojen ve yağ bulunmayan prematürelerde hayatın ilk 2 haftası içinde özelikle hasta prematürelerde hipoglisemi görülmektedir. Bu bebeklerin başta glikojen depolarının yetersizliği, beslenme sorunları, hastalıkları ve glikoliz metabolizmasındaki yetersizlikler hipoglisemiye neden olmaktadır.
4.Hipotermi
 Prematürelerin vücut ağırlıklarına oranla vücut yüzeyinin geniş olması, daha az yağ dokusu içermeleri ve glikojen depolarının yetersiz olması nedeniyle term bebeklere göre hipotermiye daha çok eğilimlidir.
5.Hiperbilirubeni
 Preterm (prematüre) bebeklerde term bebeklere göre sarılık daha sık görülür ve daha düşük bilirubin seviyelerinde bile kernikterus riski fazladır. Kernikterus, indirekt bilirubin miktarının artması ile beyinde bilirubin birikmesi ve beyin hücrelerine zarar vermesidir. Prematüre bebeklerde bilirubin düzeyinin izlenmesi bu nedenle önemlidir.
6Patent duktus arteriosus
 Prematüre bebeklerde surfaktan olmaması nedeni ile akciğerleri tam genişleyemez. Pulmoner arterde akciğerlere kanın gidişi zordur. Bu durum pulmoner arter hipertansiyonuna neden olur. Bunun sonucu olarak da duktus arteriosus kapanmaz.
Respiratuar distres sendromu (RDS
: Hyalin Membran Hastalığı olarak da bilinen RDS, genellikle 34 haftanın altındaki prematüre bebeklerde doğumdan sonraki 4-6 saat içerisinde görülen; solunum yetmezliğine neden olan bir 27 tablodur. Prematür bebeklerin en önemli mortalite ve morbidite nedenlerinin başında gelen RDS’nin esas nedeni, erken doğum nedeniyle akciğerlerin gelişimsel aşamalarını tamamlayamamasıdır. Enfeksiyonlar: Prematüreler anneden transplasental IgG geçişinin olmayışı veya yetersiz geçişi, hücresel immün yanıt azlığı, uzun süre hastanede kalma, beslenme bozukluğu, invaziv işlemlere maruz kalma gibi nedenlerden dolayı enfeksiyon riski yüksek bir gruptur.
  Postmatüre (Postterm / Sürmatüre) Bebek
Doğum ağırlığına bakılmaksızın 42. gebelik haftasından sonra doğan bebeklere, postmatüre (sürmatüre) bebek denir. Postmatürelikte plasenta yetmezliği söz konusu olmaktadır. Buna bağlı olarak ölü doğum ya da doğumdan sonraki 1 hafta içinde ölüm görülebilmektedir.  Postmatüre Bebeğin Özellikleri *Lanugo yoktur, verniks kazeoza ve deri altı yağ dokusu azdır. *Ciltleri buruşuk ve yumuşaktır. Daha sonra kurur, çatlar ve soyulur (beyaz parşömen gibi). *Boy ve kilosu miadında doğanlara göre daha fazladır. *Cilt rengi soluk,sarı-yeşilimtıraktır. *Saçları uzundur. *Tırnakları uzundur. *Göbek kordonu yeşilsarı renktedir. *Bu bebeklerin fetal yaşamında plasental yetersizlikler olursa amniotik sıvı ve fetüs mekonyumla boyanır ve tırnaklarında mekonyum bulunur. *Genelde artmış bir uyanıklık hâli vardır.
  Postmatürlerde Görülebilecek Sorunlar
 Mekonyum aspirasyonu riski: Amnion sıvısına karışan mekonyum aspire edilir. *Neonatal asfiksi: Mekonyum aspirasyonuna bağlı solunum sıkıntısı olabilir. 
 Hipoglisemi
 İntrauterin yaşamın son haftalarında beslenme için glikojen depolarını kullandığı için hipoglisemi gelişme riski vardır.
.Düşük Doğum Ağırlıklı Bebek / Dismatür Bebek
Gebelik haftasına bakılmaksızın 2.500 gramın altında olan tüm yenidoğanlar düşük doğum ağırlıklı kabul edilir. Düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlar, gestasyon yaşına bakılmaksızın kilolarına göre üç kategoriye ayrılarak değerlendirilir. Bu değerlendirmeye göre düşük doğum ağırlıklı bebekler için; 1500-2.499 gram arasındaki bebekler için “düşük doğumağırlıklı”, *1.499 ve 1.000 gramarasındaki bebekler için “çok düşük doğumağırlıklı”, *1.000 gramdan az ağırlıktaki bebekler için “aşırı düşük doğum ağırlıklı” kavramları kullanılmaktadır. Yenidoğan bebeğin sorunlarının iyi değerlendirilmesi ve doğru tanı için gestasyon yaşının ve doğum ağırlığının mutlaka birlikte değerlendirilmesi gereklidir.
 Düşük Doğum Ağırlıklı Bebeğin Özellikleri
*Yağ dokusu ve kas kitlesi azalmıştır. *Saçlar ince, kırılgan, düzve diktir. *Keratin yokluğuna bağlı olarak ciltşeffaf,jelatinöz ve parlak görünür.el ve ayaklar vücudun diğer bölümlerine göre büyüktür. *Yumuşak doku kaybı vardır.Meme dokusu azalmıştır. *Abdomen çökük, sandal biçimindedir. *Süturlarve fontaneller geniştir.  Düşük doğum ağırlıklı bebeklerin dış ortama uyum yetenekleri term / miadında doğanlara göre sınırlıdır. Düşük doğum ağırlığı olan bebeklerde hipoglisemi sıklığı %60’a kadar çıkmaktadır. Çünkü bu bebeklerde zaten az miktarda olan glikojen ve yağ depolarının hızlı tükenmesi ile genellikle hayatın birinci ve ikinci günlerinde hipoglisemi görülmektedir. İleri derecede düşük doğum ağırlıklı bebeklerde ilk 6 ve 12 saat içinde de hipoglisemi semptomları görülebilir. 2.500 gramın altında doğum tartısı olan bebeklerde enfeksiyon riski ve bebek ölüm oranı yüksektir.
 Diyabetik Anne Bebeği Hamileliği sırasında hastalığı iyi kontrol edilmemiş diyabetik bir annenin bebeği diğer bebeklere göre daha iri ve kilolu doğar
. Diyabetik Bebeğin Özellikleri
 Bebeklerin doğum kiloları fazladır ( 4.500 g üzerindedir.). *İnsülinin büyüme hormonu etkisi göstermesi nedeniyle bebeklerin omuzları geniştir. *İlk günlerinde laterji (uyku hâli, uyuşukluk), *Siyanoz ve sarılık, *Apne, *Terleme.
 Diyabetik Anne Bebeklerinde Görülen Sorunlar Diyabetik anne bebeğinin sorunları
 Dğum travmaları, RDS, hipoksi, hipoglisemi, hipokalsemi, hipomagnezemi ve konjenital bozukluklardır.
 Makrozomi:
 Gestasyonel yaştan bağımsız olarak 4.500 gram üzerindeki fetüsü tanımlar. Bebek kanında anneden geçen şeker yüksek olduğundan bebek daha çok beslenir.
 Doğum travması: Bebek kilolu olduğundan doğum travması riski daha fazladır (özellikle omuz takılması ve brakial pleksus yaralanmaları).
 Hipoglisemi: Doğumdan sonra göbek kordonunun klemplenmesiyle beraber anneden çocuğa glikoz transferi birden durur. Çocukta hiperinsülinemi nedeniyle kan şekeri değerleri ilk iki saatte düşer ve daha sonra yükselmeye başlayıp stabilize olur. Hipoglisemi hemen tespit ve tedavi edilmelidir. Glikozun aşırı düşmesi nörolojik hasara ve ölüme neden olur.
 Hipokalsemi ve hipomagnezemi: Böbreklerden aşırı magnezyum kaybına bağlı hipomagnezemi gelişir ve bunun sonucu olarak parathormon düzeyi düşer. Parathormonun düşmesi nedeniyle de hipokalsemi gelişir.
Diyabetik anne bebeklerinde 5-6 kat fazla görülür. Akciğer matürasyonundaki gecikmeden hiperglisemi ve hiperinsulineminin sorumlu olduğu düşünülmektedir.
 Hiperbilirubinemi: Bu grup yenidoğanlarda eritrositlerin hızlı yıkımı sarılık riskini artırır. Bu sarılık genelde hafif olup tedavide sıvı alımı ve ultraviyole yeterlidir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder